Kimse üzerine alınmasın efendim, gecenin bu vaktinde bana bu cümleyi kurdurtan (ya da Glee'nin dilime doladığı bu şarkıyı söyleten) şey müzik. Valla taşınabilir müzik (ipod, discman, walkman fark etmez) icat olunmadan önce doğsaymışım çok anlamsız olurmuş hayatım, ara ara onu fark ediyorum. Hatta direkt müzik olmasa çok fena şeyler olabilirmiş bana. Sinirliyken sakinleştiren, moralim bozukken neşelendiren, - hatta bu kısım biraz mazoşistliğe giriyor ama - keyfin yerindeyken de gayet gözlerimi yaşlarla dolduran şey hep müzik lan benim. Hayatımda müzikle ilgili bir şeyler yapmıyor oluşum ne acı. 7/24 müzik dinleyebilmeyi ve en ufak alkolde çevremdeki herkesin kafasını şey yapacak kadar şarkı söyleyebilmeyi bir şey yapmaktan saymıyorum izin verirseniz. Hep ortaokuldaki, "senin parmakların çok küçük, sen bir enstrüman çalamazsın" diyerek piyano çalmakla ilgili bütün hayallerimi paramparça eden müzik hocamı suçluyorum, kimseler kusura bakmasın. Belki çok farklı olacaktı her şey. Ama bütün hevesimi aldı karı. Ne zaman enstrüman çalmak için gaza gelsem kafamın arkalarında bir yerlerde o cırtlak sesini duyuyorum ve vazgeçiyorum. Haklıdır, belki, o yüzden de "amaaaaan o dedi diye vazgeçilir mi ayol" diyemiyorum yani. Ama ne bileyim, elimden tutan olsaydı, birileri keşfetseydi belki şan dersi falan alırdım. Neyse ya, konu nerelere geldi. Son zamanlarda manyak gibi, bağımlı gibi dinlediğim albümleri yazıp buradan o albümleri dünyaya getiren insanlara teşekkürlerimi gönderecektim.
Radiohead, Thom Yorke, iyi ki varsınız öncelikle. Göçüp gitmeden bir canlı görsem sizleri ne güzel olurdu biliyor musunuz. OK Computer'ı yarattığınız için sonsuz minnettarlık duyuyorum size, haberiniz olsun.
Belle & Sebastian. Bir diğer all-time-favorite gruplarımdan biri kendisi. Çoğu gruplar dönemlik olur benim için, bir dönem hayvan gibi dinlerim, bir dönem dinlemem, sonra gene hatırlarım "ah ne güzeldiniz" derim bir süre gene dinlerim, sonra gene unuturum. Belle & Sebastian asla onlardan olmadı (tıpkı Radiohead gibi). Her ruh halime göre şarkı buldum onlardan, sağolsunlar. Son zamanlarda aşık olduğum albümleriyse 'Fold Your Hands Child, You Walk Like a Peasant'. Hiçbir zaman tam olarak dinlememiştim bu albümü, hatta ne yalan söyleyeyim, 'Don't Leave the Light On Baby'den başka bir şarkısına dokunmamıştım bile. Ama şöyle bir dinleyeyim dedim de, albümün ilk parçasından başlayarak aldı beni benden. 'I Fought In a War' o da. Şahane, şahane. Diğer favorilerim de Beyond the Sunrise ve Waiting for the Moon to Rise.
MGMT. Oracular Spectacular'ı aşırı tükettikten sonra ona bayağı bir ara verdim ve Congratulations'a bakayım dedim. İlk geldiğimde gözüme çok pahalı görünen konser biletleri için artık 'helali hoş olsun, alaymışım da canlı göreymişim' diyorum. Özellikle Siberian Breaks nasıl bir şeydir ya. Genelde uzun şarkılara çok katlanamam, sevdiğim kısımları keser, oraları dinlerim. Ama bu öyle değil. Çok acayip. Sizleri de seviyorum MGMT.
Yenilerden The xx var sonra. Bu kadar az enstrümanla bu kadar çok şey hissettirebilmelerinden mi artık, bunları da dinlemeyi bırakamıyorum son zamanlarda. Crystalised, Islands, Basic Space, ne güzelsiniz!!
Ve yılların eskitemediği Portishead (albümlerin hastasıyım klişenin ustasıyım). Lisede ergenlik depresyonlarıma az eşlik etmediler. Camdan dışarı bakıp bakıp discmanimde şarkılarını dinleyerek melankoli yapardım, ah ah. Bir arkadaş hatırlattı, sağolsun, deli gibi Dummy albümüne sardırdım tekrardan ben de. Melankolik ruh haline sokmaktaki etkileri pek azalmamış, bunu fark ettim. Geceleri, bazen fena yapıyor keratalar. Trip-Hop'ı seviyorum ya.
Bir de son zamanlarda dinlemeyi abarttığım bir şarkı var, henüz albümünü tam olarak tüketemedim, ilk şarkı beni benden aldığı için ikinci şarkıya bile geçemedim. Onu sadece şarkı olarak koyuyorum o yüzden, hem müzik postu da şarkısız olmasın değil mi? (not: grooveshark'ın Türkiye'de açılmadığını tamamen unutmuşum, şarkının fizy linki bu da.) Goldfrapp - Lovelyhead.