Wednesday, February 17, 2010

Please, Please, Please Let Me Get What I Want

Blog yazmayı özledim. Ama yazcak bir şey cidden bulamıyorum. Daha doğrusu her zamanki gibi serviste, şirkette, yemekte, tuvalette, duşta falan aklıma sürekli blog entry'leri geliyor, ama iş uygulamaya gelince tahammülsüzlüğün sınırlarında dolaşıyorum. Blog yazmaktansa, tanımadığım etmediğim insanların bloglarını gözetlemek daha çok hoşuma gitmeye başladı. Sapıkça bir haz veriyor insanların içlerini döktüğü, hayatlarını, günlerini anlattıkları blogları okumak, sanki onların hayatlarına dahil oluyor, uzaktan gizlice gözetliyormuşum gibi hissediyorum. Hatta takip ettiğim bir kaç tanesi var ki sanki gerçek hayatta da tanıyormuş, arkadaşımmış gibi hissetmeye başladım, bir ara durmam gerek. İyi değilim. Ofis hayatı insanların yaratıcılıklarını gerçekten köreltiyor, içi boş bir nesne haline getiriyormuş demek ki.

Gerçi ciddi ciddi yazacak bir şeyim de yok hani. Başka blogları okudukça, kendi küçük film eleştirilerim de gözüme değersiz, anlamsız gelmeye başladıkları için irkildi, yazasım gelmiyor. Çünkü onlardan fazlasını da söylüyor değilim, neden tekrarlayayım... Müzik desen, yeni bir şey keşfetmeyeli aylar oluyor nerdeyse. Diziler var işte bir tek, onları da bir ara yazarım belki.

Moralim da bozuluyor esasında yavaştan. Umutsuzluk sarıyor dört bir yanımı. New York'a gitme zamanı yaklaştıkça, 'zamanı gelince hallederiz' dediğim şeylerin hepsi gerçeklik kazanmaya başladı, haliyle korkutuyorlar. Bir sene orada yaşadıktan sonra dönmek, şimdiki işim gibi bir ofiste, her geçen gün birbirinden monoton şekillerde çalışmak ve tabii ki 30 yaşıma gelip hala annemlerle yaşayıp onların göreceli de olsa baskıcı tutumları altında yaşamak zorunda kalmak öyle korkutuyor ki. Dönünce her şeyin çok güzel olacağını bilsem ne ala ama olmayacak, biliyorum. Ve gerizekalı ülke de bizi orada tutmamak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar, sağ olsunlar. Mezun olduktan sonraki sene için iş bulsan okula gidemezsin, okula yazılsan çalışma vizesi alamazsın. Öyle salak bir yer işte. E işi napçan, masterını yap işte, mis gibi, diyenler için de, okul fiyatlarının çılgın olduğunu belirtmem gerekiyor. Hayır, hemencecik burs verdikleri mühendislik, doğal bilimler ya da ne bileyim mimarlık, hukuk gibi kesin sonucu olan bir branş değil ki benim ki. Tasarım isteyince nedense 'artistlerin parası olur' diye mi, 'onların eğitim neyine, bizim zamanımızda güzel sanatlar mı vardı, hepimiz alaylıyız!' diye mi düşünüyorlar anlamıyorum ama burs olayı iş tasarıma gelince, özellikle yabancı bir öğrenci için çok zor. Böyle inanılmaz bir doğal yeteneğin falan ya da iyi bir backround'ın olcak ancak. E ikisi de yok bende. Potansiyel ve aşırı büyük bir istek var sadece. Aman, istediğim de ressamlık falan değil, sizin olsun sanatınız, kılık kıyafet dikicem alt tarafı... İnternetten bir sürü hikaye okuyorum insanlarla ilgili, işte azıcık parayla New York'a gidip kendi diktiklerini satıp çok pis para kazanan tipler falan. Bir kere o insanların tanıdıkları, arkasında sağlam bir eğitim veya CV ya da en azından yeşil pasaportu falan olmadan barındırmazlar seni orada. Sınır dışı etmeye yer arıyorlar, okula gitmezsen, işin olmazsa duramıyorsun zaten orada bir kaç aydan fazla. Okul için de para, iş için de sağlam, süper etkileyici bir CV ile tanıdık gerekiyor. Hiçbiri yok, muhteşem visionları olan, hiç görülmemiş tasarımları falan olan birisin, anca o zaman, doğru yerde doğru zamanda bulunursan, doğru kişileri tanır, irtibata geçersen ve süper şansın olursa (mesela Eren olsa, pat bulur bir şeyler :P) gösterirsin kendini, olursun zengin. Bu kadar umutsuz olmak istemezdim, ama umutsuzluğumun da sebebi var sonuçta. Ne demişler: 'Inside every cynical person, there is a disappointed idealist.' Ne sanmıştınız!?

Neyse, master ve burs öyle kolay şeyler olmadığı için öncelikle mezun olduğumda iş bulmaya, OPT'mi yapabilmeye odaklanıcam. Alanımda iş bulmam gerekiyor bir de, yoksa yine kapı dışarı. Bir seneliğine istese dünyanın en sıkıcı işi olsun, bütün gün tek yaptığım fotokopi çekmek olsun, telefonlara bakmak olsun, önemli değil. Bana para versinler ve ülkede kalmama izin versinler, yeter. O ara zaten master'a hazırlanılacak, portfolio hazırlanacak hatta imkan yaratıp kurslara gidilecek. Başka yolu yok bunun.

Off, çok şey mi istiyorum ki...

No comments: