Thursday, June 18, 2009

New York, New York: Part 1 (First Cut is the Deepest)

Eveeeet sonunda oturdum bilgisayarin basina blog yazma amaciyla sevgili izleyenlerim. Aslinda bir kac kere oturdum daha oncede. Biri ilk haftalardaydi, feci usendim bir iki paragraftan sonra, sonra yazarim dedim ve tahmin edersiniz ki unuttum ve safariyi kapattim. Bir de gecen hafta oldu, o zaman bayagi bayagi yazmistim, ilk haftayi anlatmayi bitirmistim hatta ama sonra arkadaslar geldi odaya, koydum kenara bilgisayari, sonra biri bilgisayari istedi bir seye bakmak icin, ben de ona verirken karistirmasin diye sekmeleri pat pat kapatirken bunu yazdigimi unutup bu sekmeyi de kapatmisim. Aglayacaktim ama nerdeyse, deli gibi yazmistim cunku. Sonra da kustum tabii bloga :P (edit: kusmek o kusmak degil. Kustum show vardi hani bir ara. Ekmegimin tuzu olsan kustuuum kustuuum diyordu. Deem yu ingilizce klavye!) Neyse, bugun yapacak baska yok diye oturdum basina :P

Bir de izleyenlerin, sevenlerim artmis, melankolik koalaya hosgeldin diyoruz :P Bir de Can var, ama o zaten biliyordu, takipcim olmaya yeni karar vermis. O yuzden ceza olarak ona hosgeldim demiyorum. Bas git ulen! hatta.. :P

Baslayalim efendim. Su asagida gordugunuz yaziyi yazdiktan takribi 5 dakika sonra uyuyakalmisim. Ama neyse babam uyandirdi vakitlice, problem olmadi. Sonra iste ustumu degistirdim pijamalarimi bavula koydum kapattim kilitledim ve kaldirayim bakim agirligi ne durumda dedim. Bir kaldirdim, cilginlar gibi agir! Aldi mi beni bir panik.. Ulan ya gecerse 23 kiloyu! Babami cagirdim, babam da bakiyor, gecme ya ne koydun ki falan.. Tam da o gun evdeki tartinin bozulacagi tutmus zaten. Benim su asagida yazdigim ruh hali ucup gitti mi sana :P Basladim panik yapmaya.. Sonra dedim neyse bari toparlanim de cikalim artik. Mp3 calarimi Istanbul'da birakacagim laptopimdan cektim, soyle bir acip kapatim dedim. Bir actim no battery diyor! Benim zaten icimi sarmis olan panik bu sefer cilgin atmaya basladi. 11 saat muziksiz naparim! Baba! Napicam ben! diyip duruyorum evde.. Off her sey ters gidiyor, kesin kotu bir seyler olcak falan diyip duruyorum.. Neyse babam sakinlestirdi, gittik havaalanina.

Bayagi bir erken gitmisiz, ama iyi oldu bayagi erken gitmemiz. Check-in'ler bostu, hemen gidip yaptirabildik. Ama tabii ebnde panik tam gaz devam etmekte.. Check-inde de bize acemi ve gerizekali bir kari vermisler, hicbir bok da bilmiyor zaten. Bavulu tartma zamani geldi, ben de icimden binbir dua ederek tartimsi seye attim bavulu. Veeeeeeeeeee 30 kilo gelmez mi! Hasiktir hasiktir diye dusunurken kadin hicbir duygu olmaksizin hmm evet ekstra para odemeniz lazim, durun bakim ne kadar odiyceksiniz dedi. Sonra aklima cin bir fikir geldi: benim bavulun icinde bir de ayrica kozmetik bavulum vardi, iste sampuanlar kremler parfumler falan fismekan her turlu sivi icinde. Dedim iki bavul olunca limit ne kadar... Iki bavul ayri ayri 23 kg olabiliyormus. Bunu bilmiyordum mesela, ben toplam o kadar saniyordum. Yazmiyor sitesinde falan da allahim ne malca! Dedim bir cikartip bakalim o bavulu. Bir tarttim tam 7 kilo :D boylece oteki de 23 kilo oldu ve ikisini de gecirdi. Ben de derin bir nefes aldim :P Sonra boarding passimi verdi ve bitti o is de. Arkadaslar geldi ondan sonra. Onlar gelince ama sira olusmustu bile, onlar beklerken biz gidip kahvaltimizi yaptik annem babam ve kardesim ile. :P Sonra zaman geldi, pasaport kontrolune gittik. Uzun uzun vedalastik, kapilardan gectik ve artik yalnizdim! :D Oyle mutlu hissettim ki zip zip zipladim boyle :D Yasemin de ayni durumdaydi zaten. Free shop'a girdim mal mal ickilere bakiyoruz, parfum deniyoruz ama ikimizin de parfumler falan umurunda degil :D Artik yalnizdik! Aileleri arkamizda birakmistik :D

Neyse iste mal mal dolandiktan sonra bir sure dedik artik gidelim ucaga vakit geldi. Gittik, pasaportumu ve biletimi verdim adama. Sonra adam soyle bir bakti pasaportume ve bir saniye diyip amirini aradi. Bir suru adam geldi ve hanimefendi beni takip edin lutfen dedi gozluklu kulaklikli bir tip. Allah dedim noluyoruz lan! Iste uzun uzun sira vardi canta ve ust bas kontrolu icin, beni direk siralardan gecirip siranin en onune goturduler. "Ustunuzu aratin ve su tarafa gecin, ben geliyorum" dedi. Hasiktir noluyoruz yahu diye dusunup ustumu arattim ve gectim o tarafa. Bekledim bekledim, o uzuuun sira bitti yaseminle secil geldi ben hala bekliyorum falan uc bucuk atarak. Neyse sonunda geldi, megersem bavulun icinden cikardigim kucuk kozmetik bavulunu isaretlememis mal kari. Bavulu gorup, evet o benim diye onaylamam gerekiyormus. Neyse goturduler beni ve ayni problem olan bir adami daha, boyle ucaklarin oldugu yerde asagilara, Authorized Personnel Only kisimlara :P Kendimi bayagi da cool hissettim zaten :P Neyse iste evet dedim o benim, o iste bitmis oldu. Sonunda da zaman geldi, bizim cocuklar da gelmis zaten ben asagidayken, hep beraber gittik ucaga. Ben Yaseminle yanyana almistim bileti, onumuzde de Ilkay vardi iste, digerleri kanat tarafindaydi. Ilkay da sagolsun ucaga biner binmez koltugunu kucagima yatirip uyuyuverdi. Ben o sirada iste karalar baglamis haldeydim muzigim de yok vay anam vay diyerekten. Tam depresyona girecekken kulaklik dagittilar. Her koltugun onunde de kucuk ekran vardi, ne ise yaradigini bilmiyordum. Taktim kulakligi, bir ekrani karistirayim dedim bir baktim sahane bir seymis! Muzikler, filmler, diziler! Muzikler arasinda gayet sevdigim sarkilar vardi, playlist falan da yapiliyormus :D Filmler de fena degildi, en azindan izlemek istedigim ama usendigim ya da sinemaya gitmeye gerek gormedigim filmler vardi, bayagi iyi oldu :D He's Just Not That Into You gibi... Boylece mp3 calar derdi de cozulmus oldu :D Yemekler de bayagi iyiydi. Karides falan vardi, daha nolsun :D Gozunu seviyim THY dedim iste, iyiki bayilmisim o kadar para Deltaya falan binmemisim.

Neyse 11 saatin sonunda hostesler ayaklanmaya basladi, varmakta oldugumuzu anladik biz de. Camin kapagini -ya da ne boksa o perde niyetine olan sey :P - actim, baktik tuhaf sekilli adalar falan. O an heyecan sardi icimizi iste :D Sonra cetvelle cizilmis misali Long Island'i gectik ve New York'a, JFK'e girdi nihayet ucak! Indik ucaktan, gumruk kontrolu sirasina girdik hep beraber. Ne zamanki etrafta ingilizce reklam afisleri gorup ingilizce konusmalar duymaya basladim, dank etti kafama, Amerikaya geldim ulan ben! Neyse, bayagi bir bekledik orada ama sonunda geldi sira. Sorunsuz sekilde gectim, bavullari claim ettik ve cikisa yonlendik. Cikista sey tuhafti ama, kadinin biri durdurdu beni, fransa ucuslari ne zaman vardi diye sordu. Dedim "eeoo i have no idea." Soyle bir sasirdi, "aren't you french?" dedi. "No, not at all" dedim. Ne alaka lan neyim benziyor fransiza :D

Neyse iste, taksilere gittik. 6 kisiydik, ikiye bolunduk kizlar erkekler olarak. Adrese kimse mal gibi tam olarak bakmamis,tek bildigimiz 31. sokakta oldugu. Okul da 7th avenue olduguna gore yurtta oradadir dedik ve 31th street 7th avenue dedik. Hani oradan yurdu bulana kadar ilerletiriz taksiyi nolcak dedik turk mantigiyla. Yolda da tabii etrafa bakarken her gordugumuz tanidik yapiya ve yaziya sevindirik oluyoruz haliyle. Sonra ayni filmlerdeki gibi ilerde gokdelenlerin yani Manhattan'in basladigini gorduk daha da heyecanlanarak. Neyse iste Madison avenue, 5th, 6th ve nihayet 7th avenue oldu. Adam pat diye duruverdi, "this is 31th street and this is 7th avenue. 45 dollars" dedi. Yurdu sorduk, bilmiyormus. Ilerleyin bakalim dedik, olmaz, 7th bura 31th bura, hadi inin dedi. Biz de napalim inelim bakalim dedik. Kaldik mi kaldirimin kosesinde elimizde koca koca bavullarla bir basimiza :D Saat de 4.50, yurtlara check-in 5te bitiyor! Saga sola bakiniyoruz ama yok yani Kaufmann Hall falan ortalikta. Sonra zenci bir amca nereyi ariyorsunuz diye sordu. Biz de soyledik falan. Bilmiyorum ama durun sorim dedi birden kulaklik cikarip sormaya basladi. Hic beklemiyorduk, amca gayet homeless tipliydi cunku. :D Blackberry falan cikardi boyle. Neyse o da aradi sordu sorusturdu bayagi ama yok o da bilmiyor! bavullari bizimkilere birakip sokaklari gezdik secille ama yok, hala yurda dair hicbir yer yok. Kimsede bilmiyor isin komigi.. Sonra iki gun once amerikaya gelmis Cahit ve Berkolle karsilastik. Onlar da bilmiyorlarmis yerini saka gibi.. Yaklasik 45 sicaktan, susuzluktan ve yorgunluktan gebermis dakika sonra aklima okula gidip sormak geldi. Secili aldim okulu bulmaya gittik. 27'ye 7'de oldugunu biliyorduk allahtan... Yurtlardan biri olan Alumni Hall'a girdik ve masa basinda oturan kadina gittim. Sordum nerde ulan bu kaufman. Oo dedi, ne isiniz burada. 31. sokak tamam ama 9 ile 10. avenue arasinda o dedi. Dumur anini ve adrese dogru duzgun bakmadan gelmis akillarimiza soyle bir kufrettikten sonra kadina derdimi anlattim, dedim check-inler 5te bitiyormus, saat oldu 6... Dedim yorgunluktan olduk, kosede bavullarimizla bekliyoruz saatlerdir. Bayagi bir acidi halimize ve bizim yurdu arayip 6 kisi gelecek, alin iceri. Kadina bir suru tesekkur edip gittik bizimkilerin yanina ve gittik 9. avenueya. Bayagi da uzunmus yol bizim gibi yorgun ve yuku agir bunyeler icin. Kufrede kufrede vardik. Check-inlerimiz yapildi, Yasemin'se log-in sayfasinda problem oldugu icin kayit yaptirmadi, guest'im olarak yazildi. Neyse kimlik cikartildi falan filan, bavullari aldik adam bizi odamiza goturdu. Bir girdik odaya, dolaplarda esyalar falan var. Noluyoruz derken yataklardan birinde de bir hatunun yattigini gordum. Adam dedi, this is your room and that's your roommate, have a nice day dedi ve cikti gitti. Olayi anlamaya calistim uzunca bir sure, benim yaseminle kalmam gerekiyordu bu roommate ne alaka ki simdi? Neyse tanistik ettik, adi Kallie'ymis. Benimkini uzun bir sure soyleyemedi falan. Kendisi normalde South Dakota'da okuyormus, internship icin FIT'ye gelmis. 87'li. Sarisin, sevimli bir kizdi. Ilk gunden bayagi sevdim anlayacagin. 7de orientation varmis, ona gidelim dedi. Ustumuzu degistirdik, indik asagi. Modacilarla falan karsilastik gene bizim okuldan. Bir suru turku gorunce Kallie bayagi sasirdi tabii :P Sonra iste yolda Yasemin ust siniflardan yakin arkadasi olan Hasimi gordu. Onlar muhabbet ederken ben de Kallie'yle sohbet ettim. Iste o kendi memleketini ben kendi memleketimi anlattim falan. O ara "ya yabanci oda arkadasiyla kalmak bayagi iyi olabilir aslinda, degistirmesek mi" dedim icimden. Sonra iste oryantasyon bitti, Kallie'ye sey dedim oda icin alisveris nerden yapabilirim. Kmart'a gidebilirsin, hatta ben de gidecektim birlikte gidelim dedi. Yolda Madison Square Garden'i gorunce Baseball sevgisini anlatti iste, ben de hic anlamadigimi ve izlemedigimi soyleyince aa gotururum seni o zaman bir gun dedi. Gittikce amerikan oda arkadasi fikrine daha da isinmaktaydim. Sonra girdik Kmarta, iste yastik yorgan yemek falan alincak. Yemek reyonlarini gezerken once yavas yavas dank etti kulturlerimizin bambaska oldugu. O baska yerlere ben baska yerlere yonleniyordum cunku surekli. Sonra oda temizligi muhabbeti gecti, beklentilerimiz falan bambaskaydi. Cekinceler sarmaya basladi beni bunun uzerine kararim konusunda. Tabii bir de iletisim problemi de vardi, tamam ingilizcem iyi ama hayatimda ilk kez bu kadar yogun sekilde konusmak zorunda kaldim. Yani derdimi anlatabiliyorum ama aklima komik bir sey geldiginde paylasamiyorum ya da ne bileyim yanimda yasemin olsa yapacagim geyikler birbir aklimdan gecerken hep susmak zorunda kaldim falan. Sonra zaten kasaya geldik odedik baktim cikisin orada Yasemin duruyor. Birden butun sene boyunca Yaseminle hayal ettiklerimiz geldi aklima, Kallie'yle kalirsam hepsi yalan olcakti. Ama tabii Kallie'yle kaldigim takdirde cok baska maceralarim, anilarim olacak belki cok daha guzel gececekti gunlerim ama bilemiyorum Yasemini gorunce aninda cark ettim dusuncemden, gittim dedim yarin halledelim oda isini. :P

Sonra odaya gittik, dus aldim yatagimi yaptim. Gene guzeldi gerci, iyi kizdi cunku, muhabbet ettik azcik falan. Sonra gozelrim kapanmaya baslayinca yattim, kararimi tekrar gozden gecirdim. Keske 3 kisilik olsaymis oda dedim. Ama yok yani, turkle kalmak hayatinda ilk kez evden uzakta kalacak birisi icin simdilik daha hayirli olur dedim ve uyudum.

Ertesi sabah Kallie'nin alarmiyla uyandim, o dustayken ben kahvalti yaptim, cikinca da ben girdim falan. Beraber ciktik asagida secille bulustuk ve okula yuruduk. Evet, ertesi gun hemen okul basladi :D Ilk ders sabahin 9'unda Felsefeydi. Sinifi bulduk oturduk. Tek tek ogrenciler geldiler, oturdular ve adam girdi sonunda. Sevimli bir ihtiyardi. Dersin ilk bolumunun konusu The Trial of Socrates'ti. Ama iste hocanin iyi bir tarafi, adam aha durusmalar boyle boyle, apology bu, sokratesin derdi de su diyip konuyu bitirdmiyor, sana contexti ve arka plandaki hikayeleri anlatiyor boylece sen konuya dair akil yurutuyorsun. En komik tarafi da adamin Truva'yi anlatmasiydi. Siniftaki diger herkesinde Truva'ya dair bilgisi Brad Pitt'le sinirli oldugu icin bana yaradi konu :D Cunku lisede yunan mitolojisi uzerine bir master yapmadigim kalmisti :D Ezbere bilirim Ilyada'yi falan. O yuzden ilk dersten bayagi bir sukse yaptim. En komik an da Turkiyeyi ve jeopolitik onemini anlattigi an oldu :D Eklemeler falan yaptim, adam da uzun uzun turkiyeyle ilgili anilarini anlatti falan. Sey demisti, "cok tuhaf bir ulkeniz var, ulkeniz dunyada dinin devletten ayri oldugu sayili ulkelerden ama first lady'niz kapali. Dahasi cogu yerde de basortu yasak. Bu bir turlu akil erdiremedigim bir sey iste." Biz bayagi bir gulduk hoca ogle diyince tabii ki, sonra dedim, well, neither can I :P Sonra iste ders bitti. Bizim cocuklardan bayagi utandim ama o gun, keske yasemin gibi bizimkilerden ayri ders alsaydim, tek olsaydim falan dedim. Cunku etrafta kimse anlamadigi icin sinifa ne zaman kiz girse "nasil, kayilir mi buna?" "yok bee yarraaama benziyor" "birak bee guzel sikerim ben bunu" gibi muhabbetler.. Resmen utandim yani. Hayir yani yapmadiklari muhabbet degil, Turkiye'de de yapiyorlardi elbette ama kendi aralarinda ve sessizceydi en azindan. Simdi bagira bagira yapiyorlardi, hos degil hic. Cunku bir de hayvan gibi guluyorlar, killaniyor tabii sinifa giren kiz da ulan benden mi bahsediyorlar diye.. Tanimiyor olmak istedim yani o gun onlari.

Ders bitti, Yasemin aradi derhal yurda gel diye. O odasini ayarlamis, benim imzam gerekiyor oda degisimi icin iste. Her sey ayarlandi, bitti. Benim eski odam 705'ti bayagi iyi, kocaman bir seydi. Simdi ellerinde kalani vermek zorunda kaldilar haliyle, zemin katta, daha dar bir oda, 104 numarali. Ama olsun, sikayetci olmadim. Ne yapabilirdik ki..

Neyse 1de oteki dersimiz vardi. Kosa kosa okula gittik tekrar. Art in NY. Bu dersin hocasi daha genc ve sempatikti otekine kiyasla. Ders bizim sanat tarihi gibi ama daha cok sey kapsiyor ve zaten amac muzeleri gezmek. Ama bu derste de ayiptir soylemesi bayagi sukse yaptim :P Nietzsche'yi taniyan ve spell edebilen, God is Dead'i bilen tek ben vardim mesela, etkilendi bayagi hoca :P Adimi da cok guzel soyluyor zaten, ilk gunden ezberledi :P Andrew hoca :P

Sonra ders bitince yurda dondum. Once eski odama gidip esyalarimi topladim. Tek tek indirdim asagi. Sonra odada bir kagida:

"It was so nice to meet you!
I"ve took my stuff and left the room, my new room number is 104, feel free to stop by anytime! We'll cook you those turkish meals :)
Take care.
Ece"

yazip buzdolabina sikistirdim. Turk yemegi muhabbeti de seyden, ufak bir yemek kitabi getirmistim, onu gordu, karistirdi falan. Tuhaf geldi cogu yemek de. Oyle iste.

En cok guldugum ansa seydi gerci, " O degil de, adinin acilimi ne?" dedi bir ara. Nasil yani dedim anlamayip. "The letters AJ, what do they stand for?" dedi. Bayagi bir guldum tabii, dedim adim AJ degil, Ece. :D Soyleyemedi ama ne kadar ugrassa da, ben sana AJ demeye devam etcem, i'm afraid, dedi :P

Oyle iste sevgili gonul dostlari. Yolculuk ve ilk gunumun bir ozeti. Su ana kadar yaptigimiz her seyi tek bir kayitla bitirmeyi dusunuyordum aslinda ama yazdikca yazdim ve acikcasi yoruldum :P Arkasi yarin. Hadi bakalim, defolun simdi karsimdan!