Saturday, January 16, 2010

These Are the Things

Twitterdı, tumblrdı, unuttum seni kız. Gerçi onlar daha bir amaçsal, buna yazacak şey bulamıyorum. İzleyecek şeylerin kritiğini yapasım hiç mi hiç olmadığı gibi, ayıracak vaktim de yok zaten. E günlük niyetine kullansam desem yaşadığım bir bok olmadığı için iş hayatı dışında. İş hayatını yazabilirim belki ama o da yeterince ilginç değil şu an için.

Ne mi yapıyorum işte? Telefonlara bakıyorum, CRM (Customer Relationship Management) sistemi direk bana kilitlenmiş durumda, eski üyelerle görüşüp durum kontrolü yapıyorum, potansiyel üyeler için randevu alıyorum, sözleşmelerin kontrol ve takibi yine bende, onun dışında bazen de sahadaki arkadaşlarla firma ziyaretlerine gidiyorum. Sıkıcı bir iş, farkındayım, ama iş ortamı ve bana sağladıkları olanaklar umabileceğimin de üzerinde olduğu için sesimi çıkarmıyorum ve kalan altı ayımın günlerini sayıyorum.

İş dışında okul bayağı bir dönem bayağı başımı ağrıtıp, sinir krizlerine soksa da şimdi durumlar iyi. Amerika'ya gidemeyecektim neredeyse! Bizim SUNY'cilerin harç yatırması için açtıkları hesap bu sene geç açıldı normal öğrencilerinkinden, o da sorun çıkardı ve piyango bana vurdu. Paramın yatırılmadığı gözükmüş ve bütün derslerimi düşürmüşler otomasyondaki orospu çocukları. Ve bana hiçbir şekilde haber vermedikleri gibi, FIT bizden transkript istemese haberim dahi olmayacaktı böyle bir durumdan. Sonra final zamanı notların girilmesi gerektiği zaman gelince ise hiçbir derste kayıtlı olmadığım için bütün dönem boyunca aldığım dersler geçersiz sayılacaktı. Ne hoş di mi? Transkriptin FIT'ye gönderilmesi zamanı geldi geçti, benim dersler hala yok sistemde. Sürekli maslak kampüsü ve gümüşsuyundaki asistan cananın ofisi arasında mekik dokudum. Otomasyondakiler gene sağolsunlar siklemedikleri gibi, bana ne gitme amerikaya, ödeseydin paranı diyip duruyorlardı. Neyse ki international office'teki Halil bey insaflı çıktı, durumumu eline aldı ve yardımcı oldu. Geç de olsa belgelerim FIT'ye gitti ve geçen gün baktım, mailime approval gelmiş. Ama o zamana kadar yaşadığım stresi siz düşünün bir de.

Zaten maddi durumlar da fena, evde sürekli bir sinir stres hakim herkese. Annem iş yerinde sinirlenip biriktiriyor, akşam bana patlıyor. Ben de okul mevzusuydu, iş yerindeki yoğunluktu derken sakin karşılayamıyorum haliyle, ben de karşılık veriyorum, öyle her gün bağıra çağıra kavga ediyoruz. Gerçi şimdi gene durumlar daha sakin.

Finallerim de başladı, işe başladım başlayalı okulu bayağı boşladım gerçi ama 3 senelik birikim sayesinde çalışmadan girdiğim finallerden iyi şeyler beklemekteyim. Haftaya ispanyolca var bir tek, o şakaya gelmez, ona çalışmak lazım.

Yasemin de geldi amerikadan, anlattığı hikayelerle şahsımı çatır çatır çatlatarak önümüzdeki altı ayı katlanması daha zor hale getirdi. Her boş vaktimi oradaki evimin, yaşayacağım şeylerin hayalini kurmakla geçiriyorum. Ve yazın iki ay da olsa tadını aldığım için gözde canlandırması daha kolay ancak beklemesi daha zor oluyor.

Şöyle bir bakıyorum ama son yazdığımdan bu yana, rapor vermeye değecek başka bir olay da yok, sevgili takipçilerim. Daha böyle neşeli, ne bileyim eğlenceli dakikalar yaşatıcı postlarla karşınıza çıkmak isterdim ama hiç havam yok öyle şeyler için şu aralar. Memura döndüm yemin ederim, şu cumartesi haliyle sabahın 9u dedin mi açtım gözlerimi, zorladım kendimi uyumaya ama yok, kapanmıyor şerefsiz gözler. Akşamları da 11de gözler gidiyor, 12yi kimi zaman görüyorum kimi zaman görmüyorum bile. Ben böyle miydim, a dostlar, tavuk oldum. Aha bak saat 10 ama başladı benim namussuzlar kapanmaya. Yeni de geldim eve, şööööyle ayaklarımı uzatıp bir film izlerim şimdi diyordum ama izin yok anlaşılan. Neyse, Tin Man yarım kalmıştı, artık onu bitirir yatarım, arkadaş. Yarın da akraba gününe cebren ve hileyle götürülmekteyim, ama o anca 3ten sonra olur, artık sabah gene 9 gibi kalkacağım için o ara izleriz bir şeyler.

Pazartesi de nonwovens finali var ama sikerler, pazartesi çalışırım ona snavdan önce.

Bu işler böyle blogspot insanları.

Ece out.


No comments: