Wednesday, March 31, 2010

Unemployed in Springtime

Blogger yeni bir hizmet başlatsa, blog yazmayı çok isteyen ama üşenen bireyleri bilgisayar başına oturtup zorla yazmalarını sağlayan bir sistem geliştirse, ne kadar çok hayır duamı alacak farkında değil. Hayır, salt üşenmek olsa gerçi benimki, o bir şekilde aşılır da yeni kayıt butonuna bastığımda günlerce aklımda olan yazı fikirlerinin buharlaşma durumu var ki onu bir türlü aşamıyorum. Şey var bir de, hala blogumu hangi amaca hizmet ettireceğime karar veremedim, bir kimlik edindirtemedim. Günlük desen, öyle hareketli bir hayatım yok, yazdığım şeyler kimin umurunda olacak ki? New York'a gittikten sonra belki eğlenceli şeyler çıkartabilirim sevgili uzak memleketler roomiesi Yasemin gibi, amma ve lakin, hayatımda sıradan sohbetlerde dahi anlatırken sıkıldığım şeyler olurken günlük blogu tutmak anlamsız geliyor. Filmlerdir, dizilerdir şudur budur blogu yapsam, tam bir şey izleyip heves ettikten sonra takip ettiğim bir blogda benzerini ve hatta çok daha iyisini görüyorum, hevesim kaçıyor. Yani kısacası sevgili izleyenler, henüz blogum ergenlikten çıkamadı, ne istediğini bilmeyen tuhaf bir şey gibi.

Tema da yapamadım. Seçme konusunda inanılmaz kararsız olduğum gibi, zaten içime sinen bir şey de bulamadım. Tam buluyorum, ama deneyince orası burası kayıyor, onları düzeltmeye de üşeniyorum. Bilgisayarım format yedikten sonra photoshop da gitti zaten, onu indirmem lazım herhangi bir düzenleme için. Bir de şu last.fm şeysinin boyunu küçültemedim, uyuz oldum, bilen varsa yardımcı olsun bana ya :(

New York çevirisini tamamladım, üzerine bir de kuzen vasıtasıyla kimya çevirisi de aldım ve tamamladım. New York yayınevi malı olduğu için, onun parası ne zaman gelir belli değil de kimya çevirisinin parası bugün ya da yarın gelcek, mutlu ve huzurluyum. Bir de yeni bir kitaba başlasam hazır boştayken süper olcak. Ereeen, duyuyor musun, canım? :P

İşle ilgili de, artık çalışmıyorum, bunu bilseniz yeter. Zaten Amerika koşuşturmaları da başladı gibi, form doldurmalara başladık. Yakında vize işlerine de girilir. Asıl mevzu gerçi bunlar değil, New York'ta ev bulma ve haliyle ne zaman gideceğim mevzusu. Hiçbir şey kesin değil resmen, temmuz sonu ağustos başı gidicem diyorum herkese ama, daha ortada ev yok. Gerçi Yasemin'in ve ev arkadaşının evi, eylüle kadar ellerindeymiş, sanırım bir süre orada kalıp eylüle kadar ev bakıp, eylülde eve çıkacağız. Ha o da var, blog efendi, bu kardeşinin bir de yabancı roomiesi olcak. 3 kişi kalıcaz yani, ev bulması daha kolay olcak. Çok bomba bir karakter o da Yasemin'in anlattıklarına bakılırsa, tanışmak istiyorum bir an önce.

Ha bir de evi sattık! Bu ebesinin şeyindeki evden taşınıyoruz, medeniyete yerleşicez. Gerçi keşke New York'a 3-4 ay kala değil de, kış kıyamette dona dona eve ulaşmaya çalıştığım dönemlerde taşınmış olsaydık tabii.. Kader kısmet ama değil mi blog.

Hayatımla ilgili updateler bunlarla sınırlı. Gnctrkcll başladığından beri de her hafta sinemaya gider olduk, geçen sene neredeyse hiç sinemaya gitmemişken bu sene her hafta sinemaya gitmek pek güzel oluyor. Grubumuza Emre'nin arkadaşı da katıldı, sürekli büyüyor efendim durduramıyoruz. İyi oldu ama, bu arkadaş çünkü beni ilk kez Emre'lerdeki yılbaşı gecesi zilzurna sarhoş halimle görmüştü, pek hoş bir manzara değildi. Kafalarında o imajım kalsın istemem. :P Çünkü inanın bana, gerçekten hoş bir imaj değil. :P

Film festivalinde bir sürü film seçtik ama bilet alamadık, umarım kalmıştır. Bakalım, yarın şey yapiciiz artık.

O değil de ister istemez günlük yaptık yine blogu. İzlediğim diziler falan hakkında da bir şeyler yazmak istiyorum da onu başka entryle yapim bari, yeterince uzadı bu.

Not: Başlıktaki isim Emiliana Torrini'nin Unemployed in Summertime şarkısının mevsime göre uyarlanmış halidir. Yani hala şarkı isimlerinden gidiyorum, aksini iddia edemezsiniz!!

Günlük entryleri neyle biter?
Şarkıyla!

Pulp'tan geliyor bu sefer şarkılarımız, tarihte verilmiş en güzel ayarlardan biri olan Common People'ın yanı sıra, I Spy, Underwear ve Disco 2000 de var. Hepsi de sadece Pulp'ın en güzel albümü değil, en güzel albümlerden biri olan Different Class'tan. Gönül isterdi bütün albümü koyayım da Grooveshark'ta bu kadarı vardı.


2 comments:

Happier than Even said...

Kafayi mi yedin Agustosta kesin gelmek zorundasin iste, Temmuz senin keyfine kalmis, annenleri ikna etme zahmetine girebiliyosan, girmek istiyosan Temmuz var. Budur.

Persephone said...

Sen ne zaman orada olacaksın ki? Türkiyeye döncek misin arada? Birlikte gideriz işte buradan, eğer temmuz diyorsan temmuzdur beybi, ama kesin bi şey söyle ki şimdiden lobi çalışmalarına başlim.