Saturday, August 07, 2010

What's the Story, Morning Glory

İlk kültür çatışmamı yaşadım. Bu Sunnyside denilen yerde çok Türk varmış, beni ilgilendiren kısım açıkçası bu değil, ama bir kaç block ötede Türkiyem Market diye bir market olması ve içinde bildiğin bütün Türk şarküteri markalarının olması ve gitmeden 'ahhh bunu son kez yiyorum' şeklinde gözyaşlarıyla yediğim her şeyin bulunması beni fazlasıyla mutlu eden bir şey oldu. Ciddiyim, tamek reçeller, muratbey peynirler, bizim mutfak makarnalar, knorr çorbalar, biskremler, tadım çekirdekler, çaykur çaylar her şey ya! Zaten Yasemin de beni evden sabah sabah, hadi kahvaltı için simit almaya gidelim diye çıkardı. Gittik zaten adam türk, müşteriler türk falan, simitse henüz gelmemiş, biz de börek aldık. Sonra bir dinerdan da çay aldık, gittik bir parktaki masalara oturduk. Böreklerimizi yiyip çaylarımızı içerken, baseball oynayan çocukları izledik ve böyle biralı miralı barbekü partisi hazırlıkları yapan japonlara bok attık ('o öyle olmaz' 'ah şimdi orada patates, biber közleyeceksin' 'bak bak dallar öyle dizilmez, bi bok bilmiyor bunlar lan' 'kırık faraş olmadan barbekü zevki mi olurmuş yahu...' gibi). Böyle de bütün kültürleri birbirine sokarız işte. 


No comments: