Saturday, May 02, 2009

Apocalypse Please

Bu biraz amaçsız bir yazı olacak. İstemiyorsan okuma. Evet, sen. Başlık bile alakasız yani o derece. Bu bir son değil, emercensi (ahhaha ciddi ciddi bir yerde böyle yazdığını gördüm) desen hiç değil. Marduk gelecek ama ya, hani ona say istersen. Neyse. Saçmalıyorum muntazaman, değil mi? Ha başlığı diyordum, ne koysam ne koysam bilemediğim için winampta bu ismi gördüm ve koyuverdim. Severim de keratayı, bu bir tavsiyedir he. Ama günün şarkısı o değil. Günün şarkısı yok aslında. Ama uzun yıllar önce dinlediğim bir şarkı vardı, nefret ederek bıraktığımdan değil, sadece sıkılmıştım ya da unutmuştum, hayatımdan çıkmıştı, bugün arkadaşın lastfm sayfasında görünce canım bir çekti bir çekti... Dinlerken de farklı bir tad aldım sanki böyle, yeniden sevdim. Ya da sadece o anki ruh halime uydu bilemiycem. Dur koyayım buraya da dinleyin yani. Sting'den geliyor! La Belle Dame Sans Regrets. Şarkının neden bahsettiği hakkında hiçbir fikrim yok -pişmanlık?- ama seviyorum çok, böyle ne bileyim. Alın hadi.



Hmm... Bu yazıyı niye yazıyorum? Uyku tutmadı pek. Yapacak çok şey de var aslında. En basidinden çeviri var yani. O konuda da kendime inanamıyorum ya. Sorumsuzluk değil bu. Başka bir şey. Elim gitmiyor resmen :S Nefret mi ettim? Bunaldım mı? Bilmiyorum. Tek bildiğim artık bitmesi gerektiği. Bak işte bu bir emercensi.

Onun dışında geçen hafta pek bir koşuşturmacalı bir hafta geçti, iğrençti hatta. Hatırlamak istemediğim bir hafta bile diyebiliriz.

Pazartesiden şöyle bir başlarsak... Pasaport işi vardı benim halledilmesi gereken. Ama harç da ödemek istemiyordum, napılcak ne edilcek hiç bilmediğim için bizim okuldaki gerizekalı bir arkadaşa sordum, o demişti zaten "Ece bak para ödemicem ben, ben bir öğrenim bekle beni," diye. İyi dedim. Bir senelik yaptırılabildiğini biliyordum, okuldan yazı alıyorsun ve bir senelik muaf olabiliyorsun harçtan. Ama biz üç senelik olsun diyorduk. Oradayız ya 3 sene, uğraşılmasın her sene her sene. Neyse, ben de ona güvendim bekledim onu. Her gün de soruyorum naptın ne ettin diye. Her seferinde halledeceğine dair güvence veriyor bana... En son bu pazartesi günü sordum buna noldu diye. "E ben hallettim, alıyorum bugün pasaportu, sen de halletsene." Ne hoş di mi... Bu arada yine o gün öğrendim ki çarşamba günü vize için gün alınacakmış ve pasaport gerekiyormuş. Önümde iki gün var. O gün okul içinde ne kadar koşuşturdum bilmiyorum... Tabii olmadı da. Hiçbir hoca yok ki yerinde! Bir yandan da dokuma yapıyoruz, deliler gibi labdayız, evim gibi benimsemişim orayı zaten. Neyse, ertesi güne kaldı, apar topar gittim vergi dairesine okmeydanlarında kayboldum -aslında bu aralar da pek maceralı ama anlatmaya mecalim yok, çok gerekli de değil hani- ama halloldu. Aldım doğruca üsküdar emniyetine gittim. Demesinler mi 12'de bitiyor pasaport işlemleri... Kaldı mı benim iş... Neyse aradık bu vize işlerimize bakan Defne Hanımı da perşembeya attık.. Perşembe sabahı da aldım pasaportumu gittik, aldık günümüzü. 11 Mayıs'ta. Biticek o da işte.

Ama tabii bu esnada yaşadığım en güzel şey de o 11 Mayıs'taki randevuyu alana kadar annem ve babamdan işittiğim "Sorumsuz!" "Son güne bırakılır mı bu?" lafları oldu. Hani sadece lafta da kalsa iyi, bildiğin iki üç gece paso azar işittim, bağrıştık, evde soğuk rüzgarlar esti falan fişmekan...

Dokuma da bitti çok şükür! :D Çok iğrenç bir işlem, dokuma kısmı zevkli belki bir yere kadar ama o hazırlık aşaması yok mu... Minik minik gücü dediğimiz deliklerden kambur olma pahasına
geçirilen 544 iplik! Ondan önce tabii çerçevelere gücü yerleştirme faslı vardı ki evlere şenlik! Her tarafın makina yağı falan, off off kabus :S
Gücü dediğimiz olay işte şu resimdeki çubuklar, onların ortasında da miniminicik delikler var, onlardan geçiriyorsun iplik :( Neyse tam dokumaya geçtik dedik bu sefer de desen çıkmadı falan.. Neyse, panamaya çevirince dizaynı -dimiydi ilk- oldu. Ondan önce öyle çaresizdim ki yeniden çözgü atmayı düşünmüştüm yani.. Bir de bu olay pasaportun çıkamadığı gün olunca böyle bir mutlu oldum ki sorma. Desen de halloldu, dokumaya geçtik derken ipliklerimizin iğrenç olduğunu keşfettik. Kopup durdular.. Adam gibi hızlı ilerleyemedim bile! Sürekli durup ip bapladım düşün... Her gün 9'a kadar falan kaldım neredeyse, böyle evim gibi oldu, yemek falan alıyoruz, müzik açıyoruz falan. Yalnız var ya, artık nasıl bir imaj verdiysem, tekstil mühendisliklerinden kızlar falan gelip bana soruyorlardı hem ne yapmaları gerektiğini :D Mühendislikler hem de düşün! :D Tabii bizim 1 metrelik kumaş dokumamızın da bir etkisi olmuş olacak ki daha bir üstün gözükmüş olmamız normal. Halbuki alakası yok :D Son gün hele, bir grup dişi çözgü geçirmelerini bitirince geldiler önce DID planı çıkarmayı sordular, hallettik onu falan, sonra da mekik doldurmayı öğrettim bunlara. Bir kaç sorunlarında da yardım edince sınıf muhabbeti oldu, sordum kaçıncı sınıfsınız diye. Aynılarmış benimle, ikinci sınıf. Ben "aa ben de öyle" diyince şaşırdılar :D Asistan sanmışlar beni :P Ahaha ne güldüm ama... Ha son gün olan tuhaf bir şey daha. Ben işte 8 gibi falan bitirdim dokumamı. Böyle hoplayıp zıplayıp içimdeki sevinci dışa vuruşum geçtikten sonra toplandım gidiyordum. Benden sonra sona kalan tek arkadaş da işte henüz gücülerden geçiriyordu. Az kalmış, dur bekle de bana dokumayı göster dedi. İyi dedim. Bu arada bu arkadaşın tek başına grup olma sevdası yüzünden ben benim
çok sevgili gerizekalı grup arkadaşımla eşleşmek zorunda kaldım. Gerizekalı dediğime bakma, aslında öyle nefret eder değilim ama, açıkçası hiçbir bok yapmayınca kumaşla ilgili bozuldum kendisine karşı. Neyse. Bu arkadaş işte, daha da gerizekalı bir herif olmakla birlikte bayağı bir uyuz olmaktayım. Salak bir tiptir açıkçası. Sevmiyorum. Ama işte benim şu aptal hayır diyememe şeysim yüzünden kaldım öyle. Bu arada merak etmeyin, bir şey olmicak, öyle heyecanlı bir şey olsa olduğu gün yazardım :P Neyse. Bitirdi gücüleri geçirmeyi, düğüm attık, mekikleri doldurduk, buna dokumayı öğrettim falan. Bu arada da muhabbet ettik. Tahmin etmezdim onun o şekilde muhabbet edebildiğini. Şaşırdım açıkçası. Gündemden haberdar olmasının yanı sıra mantıklı da konuşuyordu. Bir kere bile gözlerimi devirmedim allah seni inandırsın! :P Şaşırttı beni açıkçası. Hala sevmiyorum tabii, değişmedim ama en azından şaşırtabildiğini de görmüş oldum. İlginçti. Ha bak kumaşımı da gösterim de içimde kalmasın. :P

Öyle işte. Bu arada okulum söz konusu olduğunda kibirli, kendini beğenmiş, burnu havada biri gözükebilirim ama elimde değil ne yapayım. IQ'larına bakıp seçerek mi almışlar bilmiyorum ama gerçekten mal insanlar var yahu! İTÜ sonuçta di mi, insan bakar biraz. Üstelik delirtiyorlar da! Kendi sınıfımda katlanabildiğim insanlar var ama şu üst sınıftakiler gerçekten dayanılacak gibi değil... Y. ve B. olmasa napardım bilmiyorum açıkçası. Hoş, seneye öğrencem işte. Offf! Niye onlar benden önce gidiyorlar ya! Niye hazırlık okudum ki? Malım ben gerçekten... Neymiş, bir sene dinlenecekmişim.. Ha, iyi bok yedin, aferin!

Başka.. Bir şey yok ya. Yarın Y. ve annesiyle benim annem tanışacaklar. Ahu'dan beri ilk sanırım bir arkadaşımla ailelerimizin tanışması. Da şimdi Amerika'ya gidicez ya, olması beklenen bir şeydi biraz. Bakalım.

D. da Fransa'ya gel diyor. Off ne güzel olurdu. Da bizimkiler benim Amerika'yı bile nasıl karşılicaz derdindeler, sorabileceğimi bile sanmıyorum yani. Ama güzel olurdu bayağı... Çok güzel olurdu... Off... Para işte. Neyse, zengin olunca olmicak böyle bir problem. Olcam zengin zaten. Bu bir gerçek. Bakma öyle, gerçekten olcam. Bak gör... Önemli olan inanmak ki!

Ders çalışmak lazım. Finaller geldi çattı. Projeler var daha. Neyse Hi-Tech bitmek üzere. Math Modelling var. Hiç bir bok da anlamadım o dersten, adam gibi gidemedim ki... Ne umutlarım vardı o derse dair. Başka ne var? Başka proje yok galiba ya. Geçen sene çılgın atıyordu projeler. Bu sene gene iyi. Ama sınavlar var. Çarşamba günü Fabric Quality Assurance var misal. Cuma da ATA 1o2. Ondan sonraki hafta ise böyle bir tarafa girecek. Fena gircek. Ama ders çalışmak lazım işte. Muhasebeye çalışma arzusu geldi mesela bugün, ananeme gittik bir ara, orada baktım biraz. Böyle istekler gelince bırakmamak lazım ucunu. yoksa hiç gelmiyor, azizim... Onu da anlıyorum gibi. Math modelling gözümde büyüyor, üfff... Neyse. Gereksiz ayrıntılar.

Yazdıkça yazıyorum ben de saçma sapan. Ama demiştim di mi saçma yazı olcak diye. Uyku da geldi sanki ya. Onu da kaçırmim bari. Kırk yılın başı gelmiş, uğramış. Hadi, see ya dude!

No comments: