Saturday, April 10, 2010

Young Folks

Günlük yazmak istedim.

Ders çalıştığım için olsa gerek. Ders çalışmaya başladığımda sürekli yapacak başka şeyler bulabilme kapasitesine sahip biriyim ne de olsa.

Ama sevindirik oldum gece gece; tek dersim ispanyolcadan vize var pazartesi, hoca da yaklaşık on sayfalık Avusturya imparatoriçesi Sisi hakkında bir makale verdi, ondan olcaz vizeyi. Makale de bildiğimiz makale, öyle bizim için basitleştirilmiş değil. Sorular basit olacakmış, genel konuyu kavramanız yeter diyor hoca ama, sözlüğe baka baka okurken fark ettim, anlıyorum lan! Öğreniyorum ciddi ciddi İspanyolcayı.. Seviyorum dil öğrenmeyi ya..

Dil demişken... Yeni çeviri aldım sonunda, ama maaaaalesef Time Out yine. Ama en azından Barselona gibi bir yer, daha ilginç. Özellikle başlarında 30-40 sayfalık bir tarih kısmı var, oraları zevkle çevirdim. Epsilon temsilcim Eren'e saygılar, sevgiler, öpücükler buradan :P

Ha, taşınıyoruz sonunda. Kadıköy'ye, E5'e yakın, Koşuyolu'nda. Ama tadını çıkarmak için 3 ayım var, daha önce satılamazdı sanki ev!

Ha bir de Japon kız geldi, Emi adında, arkadaşın arkadaşının arkadaşı şeklinde. İstanbul'a geliyormuş, kalacak yeri, kimsesi yokmuş. Serdar'a pasladım hemen, hem ondan zarar gelmez, hem de müsait evi var diye. Şimdi biz de orayı burayı gösteriyoruz kendisine. Pek sevimli, çocuk gibi bişey. New York'ta da vardı japonlar, o zamanlar da çok gülerdik bu huylarına ama unutmuşum, Emi sayesinde yine hatırladım: çıkardıkları sesler çok komik ya! Sürekli ses efektleri yapıyorlar, Anime'dekiler abartı değilmiş ciddi ciddi! Her anlama efekti yaptığında yanaklarını sıkasım geldi hatunun. Ben de animelerden, ordan buradan bir kaç japonca kelime biliyorum ya, onları söyledim, kız bayıldı ses tonuma :D 'Senden süper seiyuu (anime seslendirenler) olur' dedi durdu, sürekli bana japonca kelimeler söyletti. Ben her söyleyişimdeki sevincini görmeniz lazımdı ama, inanılmaz coşkulu insanlar bu japonlar yahu! Zaten Can da japonca kursuna gittiği için artık japoncası aşmış, o da sürekli konuştu onla, kıskandırdı hepimizi. Fotoğraf koymak isterdim de bütün fotoğraflar Slovak arkadaşı Jana'nın makinasıyla çekildiği için bende yoklar. Serdar alcaktı ondan, ben de ondan alcam günün birinde umuyorum..

Bir de tramvayda Emi, Serdar ve ben hızlı hızlı ingilizce konuşuyorduk, önümüzdeki amcanın biri geldi bana 'are you iranian?' dedi.. anlamadım, iki saat zaten, sonra 'yok amca türküm ben' dedim, 'aksanınız çok benziyor' dedi. Ne alaka lan, gayet düzgün konuşuyorum ingilizceyi ben! Gerçi iranlı ingilizcesi nasıl oluyor onu da bilmem, en yakın örnek Lostiemiz Sayid, ama Sayid'in ingilizcesiyle benimkinin bir alakası olmadığı bir gerçek. Sayid'in ingilizcesine de girmeyelim zaten, yarılıyorum o adamın ingilizcesine, her zaman her yerde hep kibar, hep resmi. :P

Özlemişim ama aktif bir şekilde ingilizce konuşmayı, New York'u mu özledim ne... Yasemiiin seni de özledim!

Başlıktan da fırsat bu fırsat, şarkı önerimi.. Young Folks adlı muhterem şarkı bütün sevenler için geliyor...

Orjinali Peter Björn & John, ikincisi the Kooks da eğlenceli bir cover.




Neyse, makaledeki resminden Sisi yargılayıcı gözlerle bana bakıyor. Tamam lan, geliyoruz işte!

No comments: