Thursday, April 01, 2010

You Can't Take the Sky From Me

Firefly

Yaratıcı: Joss Whedon
Sezon Sayısı: 1
Bölüm Sayısı: 14 (+ Film - Serenity-)
Tür: Bilim Kurgu, Dram, Western

Yatacak yerin yok, Fox. Nedir Joss Whedon'la ve cillop gibi dizilerle alıp veremediğin, açıklamanı istiyorum. Angel, Dollhouse, Firefly üçü de şahane, üçü de Fox tarafından iptal edilmiş Whedon dizileri. Tabii, Whedon'ın tekrar tekrar neden Fox'a gittiğiyse asla anlayamayacağım bir şey.

Konusuna gelirsek... Dünya belli bir süre sonra artan insan nüfusunu barındıramaya başlıyor ve yeni güneş sistemleri aramaya koyuluyorlar. En sonunda bir sürü uyduları, ayları, gezegenleri olan bir sisteme yerleşiyorlar. Dizimiz de 2517 yılında, Firefly sınıfı kargo gemisi Serenity'nin mürettebatı ve yolcularının hikayesini anlatmakta. Dizinin ilk bölümü, bütün milletleri tek bir çatı altında birleştirmek (Unification) isteyenlerle (Alliance) ile bağımsız devletler arasındaki savaşı, bağımsızların (ya da 'Browncoats'ların) kaybetmesiyle başlıyor. Asıl hikayemiz de savaştan bir kaç yıl sonra, the Alliance'a karşı savaşmış eski bir asker olan kaptan Malcolm Reynolds ve mürettebatının, bazen yasal bazen de yasadışı kargo teslimatı olarak tanımlayabileceğimiz işler yaparak ve Alliance'tan uzak durarak hayatta kalma mücadelesi.

Tür olarak, western ve bilim-kurgu gibi ilk duyulduğunda 'ne alaka?' dedirten bu karışım, diziye çok farklı, tadına doyulmaz ve sadece Battlestar Galactica'da yakaladığım bir hava katmış. Bilim-kurgu'luk zaten sadece uzayda ve 500 yıl sonra geçmesinde var, toprağa ayak bastıklarında normal kurşunlu tabancalar, ulaşım aracı olarak -sık olmasa da- kullanılan atlar, kostümler ve tabii ki de bayıldığımız müzikler hep western. Zaten geri kalan hikaye de yine tipik bilimkurgusal hikayeden ziyade, dram-aksiyon çerçevesinde ilerliyor.

Dizinin güzel kısımlarından bir tanesi, Joss Whedon'ın vizyonu kesinlikle. Çünkü 'core planets' dediğimiz merkez gezegenler var, bunlardan biri batı kültürü ağırlıklı, ingilizce konuşuyor. Diğerineyse Çin kültürü hakim. Eh, bizde de şimdiki duruma bakıp gelecekte neler olabileceğine dair fikir yürütmek pek de zor olmasa gerek. Neyse, haliyle de iki dil konuşuluyor Firefly evreninde. Resmi dil İngilizce, gayriresmi dil de Çince gibi bir ayrım yapılabilir, çünkü normal konuşmalar İngilizce yapılırken; küfürler ve ünlem olarak kullanılan, anlamını bilmesek de çıkartabileceğimiz tepkiler hep Çince oluyor. Bu senaristlere de şu özgürlüğü tanıyor tabi; dizi Fox gibi ulusal bir kanalda yayınlandığı için küfür yasak ama başka bir dilde olunca istediği kadar ana avrat dümdüz gidebiliyorlar ve haliyle daha doğal oluyor diyaloglar. (Supernatural'ın, mesela, cable'da yayınlanmasını çok isterdim, 'Fuck'ın Dean'e çok yakışacağından eminim :P) Bunun benzeri Galactica'da da var gerçi, Fuck yerine Frak demeleri gibi...

Tabii dizi mükemmel mi? Değil. Bu dizinin suçu değil ama kesinlikle, tamamen 14 bölümde bitirilmiş olmasından kaynaklanıyor. İnanılmaz bir potansiyel var, ama konu 'günün canavarı'ndan öteye gidemiyor ki derinleşsin, alttan alta ortaya çıkmaya çalışan ana konuyla dizinin ne demeye çalıştığı belli olsun... Özellikle River ve Shephard karakterlerini görüyorsunuz, anlıyorsunuz mükemmel hikayeler gelcek, ama fırsat olmuyor işte. Hayranlardan gelen parayla çekilmiş Serenity'yse ancak tek bir konuyu işleyebiliyor zaman kısıtlaması nedeniyle. Ha, ama muhteşem de işlemeyi başarmışlar. Reavers'ın altından öyle bir şey çıkacağını tahmin etmezdim şahsen. Hatta Reavers'ın bu kadar üzerinde duracaklarını bile tahmin etmezdim.

Onun dışında dizideki savaşın Amerikan iç savaşını yansıttığını söyleyenler var. Yapısı ya da sonucu benziyor olabilir de, ne Alliance kuzeylileri ne Browncoats dediğimiz bağımsızlar güneylileri yansıtıyor. Ayrıca güneyliler ırkçıydı, köleliğin kaldırılmasına karşıydı, burada gene öyle bir şey yok. Esinlenilmiş denebilir en fazla da, direk o savaş bu savaş demek olmaz.

Ayrıca diziyi izleyenler bilirler, 12. bölümün sonunda figüran sayılabilecek kadar önemsiz bir karakter ölür. Ama bölümün sonunda oldukça dramatik bir müzik, özenle çekilmiş ağlamalık sahneler bulunuyor. Dizinin iptal edileceği 12. bölüm çekilirken kesinleşmiş, o sahne karakterin cenazesi olduğu kadar dizinin ekranlara, oyuncuların ve yönetmenlerin diziye olan vedasıdır o yüzden aynı zamanda da. Bunu bilerek izlemiştim ben o sahneyi, o yüzden daha da kötü oldum.


Karakterler

Bir tane bile karakterinden nefret etmediğim dizi yok denecek kadar azdır. Bu da onlardan biri, Joss Whedon karakter yaratmada ve geliştirmede gerçekten başarılı. Gerçi bu dizide pek fırsatı olamadı ya, olsun, elimizdekiler de yeter.

Malcolm 'Mal' Reynolds'ı en iyi jenerik şarkısı tanımlıyor:

Take my love, take my land
Take me where I cannot stand
I don't care, I'm still free
You can't take the sky from me
Take me out to the black
Tell them I ain't comin' back
Burn the land and boil the sea
You can't take the sky from me
There's no place I can be
Since I found Serenity
But you can't take the sky from me..


Zoe, savaşta yan yana savaştığı Mal'in en güvendiği kişi. Kocası Wash ile birlikteyken inanılmaz sevimli, Mal ile birlikteyken de inanılmaz karizma olmayı nasıl başarıyor bilmiyorum, takdir ediyoruz.

Kocası ve aynı zamanda geminin pilotu Wash da dizide sevdiğimiz (Serenity'nin sonundaysa içimizi yakan) alabildiğine eğlenceli karakterlerden. Karakteri canlandıran oyuncu, Wash için 'Space Xander' demiş Buffy'deki karaktere gönderme yaparak, katıldım yürekten.

Jayne, sadece tek bir bölümde uyuz olduğum ama genelde güldüğüm, eğlenceli karakterlerden. Wash goofy komikse, bu daha çok piç komik. Ne demek o ben de bilmiyorum, izleyen anlar demek istediğimi. :P Jaynestown bölümü, yuvarlana yuvarlana güldüğüm bir bölümdür mesela ('the hero of Canton, the man they call 'Jayne'!) ve kesinlikle dizinin kısacık ömründeki en eğlenceli bölüm.

İnara, dizinin ironik yanını öne çıkaran bir karakter. Firefly evreninde, 'companion' denilen fahişelik; akademisi olan, yüksek sınıf, saygıdeğer bir meslek dalı. Düşünün, geminin kalitesini yükseltmek, saygıdeğerlik katmak için, mekiklerinden birini bir fahişeye kiralıyorlar. İnara da bu karakter işte. Her şey iyi güzel de, yanarım yanarım Mal ile aralarındaki o cinsel çekimin asla bir sonuca varamamasına yanarım. Kaç kez ekrana bağırdım resmen; Mal'ın öküzlüğüne, Inara'nın inatçılığına küfrettim. İçimdeki romantik, mutlu son istiyor!

Kaylee, dünya tatlısı, şeker mi şeker, bayıldığımız bir karakter olup, geminin de mekaniği. Mal'in bunu süsleyip püsleyip baloya götürdğündeki hallerine ve Simon'la muhabbetlerine çok gülmüştüm. Serenity'nin sonunda da Simon'dan gelen itirafı duyunca 'Bugün ölmiycem o zaman ulan' beyanatına da yarılmıştım.

Dizimizin doktoru, kanun kaçağı Simon da iyidir hakkında söylenecek çok spesifik şeyler olmasa da. Kanun kaçağı olmasının sebebi de, devletin üzerinde, beyninde deneyler yaptığı ve Summer Glau'nun mükemmel bir şekilde hayat verdiği genç kız kardeşi River'ı kaçırmak. Hikayesi ve ne olduğu en çok muallakta kalan iki kişiden biri olan bu kızımız, neredeyse insan üstü bir zekaya ve güce sahip. Ama devletin beyninde yaptığı deneyler nedeniyle akıl sağlığını yitirmiş. İncil'i okuyup, içindeki hataları bularak yeni baştan yazmaya kalkışması, yine dizide en çok eğlendiğim yerlerden bir tanesi. Spoiler vermeyeyim ama, dövüşmeye başladığında da karizmadan karizmaya koştuğu, hareketlerinin bale figürlerinden hallice olduğu bir gerçek. Ah, vakti olaydı da ne idüğü belirsiz Hands of Blue muhabbetine ve River'a tam olarak ne olduğuna açıklık getirselerdi...

Shepherd Book ise dizinin kesinlikle en ilginç karakteri. Geçmişi karanlık, silah kullanmayı bilmekle kalmayıp dövüş sanatlarına dair de bilgisi olan bir peder. Zamansız iptali yüzünden geçmişi öğrenilmeyen, gizemli bir karakter olarak kalıyor ama malesef. Ama haziranda eylülde mi ne, bu yaz işte, Book'ın geçmişini anlatan bir çizgi roman çıkacakmış.

Yan rollerden birinde de Galactica'daki canımız ciğerimiz, her eve lazım avukatımız Romo Lampkin bulunuyor. Daha ilk bölümden indikleri gezegenin adının Persephone olduğu yetmiyormuş gibi, bir de Lampkin'i görüverince nasıl sevindirik olduğumu gelin siz tahmin edin.

Peki o zaman bu dizi niye tutulmadı? Amerikan halkı bu kadar mı gerizekalı da bu caanım diziyi izlemediler, reytingler çok düşük oldu? Suç gene Fox'un. 1 küsür saatlik pilot bölümü çok uzun diye 2. bölümden başlatıp, geri kalan bölümleri de rastgele yayınlayınca bu gerizekalı kanal, halk da bir şey anlamadı haliyle. Evet, bir de üzerine çok haklıymış gibi iptal ediyor diziyi. Gerçi Fox'un diziyi iptal etmesindeki tek nedenin reytingler olduğunu sanmıyorum, dizide açık bir anti-bush, anti-amerikan tavrı bulunuyordu.

Ne olursa olsun, Firefly'a uzanan eller kırılsın diyor, tadı damağımızda kalmış, olgunlaşamadan dalından koparılmış (:P) bu diziye dair yorumlarıma son verirken, sizi diziden görüntüler eşliğinde jenerik şarkısının tamamı olan Mal's Song ile baş başa bırakıyorum...



6 comments:

Fuckenstein said...

Ben var merak etmek.

Persephone said...

give it a try then :P

Çavlan said...

ne güzel yazı olmuş, yine kendimi kaybedip fox'a saydırdım yalnız, bunu çok sık yapmaya başladım :) şu çin kültürü ve aralara sıkıştırılan çince ünlemler/nidalar bana da çok hoş gelmişti -bu arada gerçekten dean'e cuk oturmaz mıydı fuck falan? jayne'e tek bir bölümde uyuz olduğunu söylemişsin, o bizimkileri sattığı bölüm müydü? çünkü ben artık isimleri bile hatırlamasam da (yıllar oldu izleyeli) şu satma sahnesini unutamıyorum. ama telafi etmişti sonradan, ayrı. buffy ve angel'ı izledin mi bilmiyorum ama, zoe'yi ne kadar sevilesi bulduysam angel'daki jasmine rolüyle o kadar korkutucu bulmuştum, aynısı jayne-marcus, mal-caleb için de geçerli (bir de walsh'un yıllaaar sonra dollhouse'ta alpha olarak çıkması var). whedon seviyor sanırım şahane oyuncular bulup hep onları kullanmayı, ama hem iyi hem de kötü rollerde fena halde inandırıcıydılar bu tiplerin hepsi gerçekten de. bir de favori karakterim river'dı benim. ay, firefly'ı özlemişim!

Persephone said...

Evet, aynen o bölüm. Beni satmış, bana ihanet etmiş kadar koymuştu resmen. River'a bayılıyoruz elbette, aklıma geldi yine, Book'un saçlarını açık ilk gördüğünde verdiği tepki yerlere düşürmüştü. :D

Ve kesinlikle bıraksalar da Dean dilediğince küfür etse hareketler çekse, o filler Ghostfacers bölümünde biraz görür gibi olmuştuk mesela fuck demesini, sansürlemişlerdi ama nasıl yakışmıştı yiğidime :P

İzledim tabii ki de Buffy & Angel'ları da ve aynen katılıyorum :D Whedon'ın bir de internette yayınladığı 45 dakikalık, tek bölümlük ve Neil Patrick Harris'in başrol oynadığı bir müzikal var Dr. Horrible's Sing-Along Blog diye. İnanılmaz eğlenceli ve Dr. Horrible'ın karşısında da Mal/Caleb var evil karakter olarak. :P Tavsiye ederim onu da. :D Esas kızımız da Hem Dollhouse'tan hem de Buffy'den tanıdığımız Felicia Day. Yani evet, Whedon'ın Oyuncuları diye bir kavram var. :P

Çavlan said...

evet evet bilmez miyim, hatta "my eyes"ın sözlerini ezberleyip az söylememiştim duşta cırtlak cırtlak :) whedon fox'a tekrar bulaşmayıp hiç dollhouse'a falan başlamasaymış da, böyle internet müzikalleri yapmaya devam etseymiş keşke diyor insan.

Persephone said...

Ben bütün soundtracki ezberledim sanırım. :P My Eyes ve Brand New Day favorim. :P

Dizi haline getircek diye duydum Whedon bunu, Neil Patrick Harris de hatta How I Met Your Mother'ın çekimleri bitince olur falan demiş, ama ciddi bişey mi devamı gelir mi bilmiyorum hiç. Gelse negzel oluuur :P