Friday, April 30, 2010

The Fall

Film miydi bu izlediğim? Öyleyse neden her karesinin screenshotını alıp odama tablo niyetine asmak istiyorum? Film bitince başından "şu zamana kadar nasıl olur da izlememişim? Hangi büyük aptallıkla festivallerde, sinema salonunda izleme fırsatını kaçırmışım?!" şeklinde kalktığım ender filmlerden sanırım. El Labirento del Fauno vardı bir de benzer duygular uyandıran. Ama bu daha mutlu.

Konusu kısaca şöyle; 1920'nin Los Angeles'ında bir hastanede, Meksika'lı mülteci bir ailenin portakal toplarken düşüp kolunu kırmış 5 yaşındaki kızı ile yine düşüp hastanelik olmuş intihara meyilli dublör Roy'un karşılaşışı ve masalları.  Çok twistli, merak ettirici, ilginç bir hikayesi yok; ama görsellik, oyunculuk, atmosfer, harcanan emek o kadar muhteşem ki hissetmiyorsunuz onu. 

Görsellik... Tarsem Singh amcamızın emek harcadığı, görselliğe önem verdiği sadece sahnelerin güzelliğinden değil, çekimlerin en az 30 ayrı ülkede yapılmasınndan da anlaşılabilir. Aralarında Aya Sofya'mız da bulunuyor hatta. Life, Universe and Everything sizin için araştırdı: Burada gidilen ülkeleri ve sahnelerini bulabilirsiniz. 

Ayrıca Alexandria'yı oynayan Catinca Untaru'ya iki çift lafım var. İnsan mısın sen? Bir yerde satılıyor mu bunlardan, kendime istiyorum! Bu nasıl doğallık, nasıl şirinlik, nasıl gerçekçiliktir! Senaryo vermemişler eline sanki, olay örgüsünü yaratmışlar ve kenarlara gizli kamera koyup kızın yaşadıklarını çekmişler. Diyalogları, anlamayıp 'what' diye sorması, Roy'un söylemeye çalıştığı şeyi bazen dinlemeyip kendi istediği konuya geçmesi, mimikleri, ifadeleri, kurduğu cümleler o kadar gerçek ki! Zaten sonradan öğrendiğime göre, Roy'u canlandıran Lee Pace'in gerçek hayatta da kötürüm olduğunu sanıyormuş, yönetmen de bırakın öyle sansın demiş, Lee Pace de gerçekten bir süre yürümemiş hiç. Çekim aralarında bu kızımız adama üzülüp yemek falan götürüyormuş, öyle bağlanmış.

Pushing Daisies'den tanıdığımız Lee Pace'i de tanımadım bir türlü, film boyunca çıldırdım kimdi bu diye. Artık benim için Pushing Daisies'deki Ned değil de The Fall'daki Roy olarak tanınıcak, o derece başarılı ve etkiliydi. Ben dizi karakterlerinin kafamdaki imajını kolay kolay silip atmam. John Krasinski Jim'dir, adını hatırlayamadığım Izzie Izzie'dir, Steve Carell Micheal Scott'tır benim için. Neyse.

Aralarındaki kimya diyorum, ne güzeldi... Hayret ettim Lee Pace'e; ben olsam çekimler bittikten sonra dayanamaz kızı nüfusuma geçirmeye falan çalışırdım. Kaçırırdım en olmadı. Roy'un uykuya daldığı, kızın onu uyandırmaya çalıştığı ve zırt pırt öpücükler kondurup orasını burasını çekiştirdiği sahne ne sevimliydi yarabbim! Onların karşılıklı ağlaştıkları, kızın "don't kill him", "let him live", "I don't want you to die" diye yalvardığı sahnede onlarla birlikte ben de hüngür hüngür, salya sümük ağladım "allah belanı versin, Roy, dediğini yapsana kızın" diye.

Bir de tabii soundrack'inin Beethoven'ın  7. senfonisi olması da filmin güzelliğini tepelere çıkarıyor.

Eğer hala derhal download ortamlarına koşmaya (ya da dvd'cilere diyerek korsanın tü kaka olduğunu iddia edeyim hadi) ikna olmadıysanız, filmin David Fincher ve Spike Jonze tarafından present edildiğini (nedir ki bu, sunulmak?) bildirmeyi borç bilirim. Bana inanmıyorsanız onlara inanın. Onlara da inanmıyosanız zaten çok afedersiniz gidin bir çay koyun.

Son olarak: Googly googly googly, go away!

2 comments:

Unknown said...

Filmin en güzel öğesi o kız. Bu kadar mı masum ve doğal olunur. Küçücük bir kız nasıl bu kadar gerçekçi olabilir. Ben de kızı kandırdıklarını ve kızın senaryoyu gerçek falan sandığını düşünmüştüm izlerken. Oscar almalıydı o şeker şey.
İzlemekte de geç kalmışsın, evet. :) Birkaç kez daha izleyerek kapat artık açığını. :P
Ben de ablama izletme bahanesiyle bir daha izleyeyim bari. :) Gerçi hasta hasta salya sümüğe boğulasım yok ama.

Persephone said...

Oscar'ı geçtim, niye bu kız ünlü değil? Niya başka filmlerde oynamıyor, niye daha fazla görmemize izin vermiyorlar? Bu yaptıkları resmen suç! :P

Yıllardır falan elimdedir blurayrip halde, seveceğimden adım gibi emin olmama rağmen elim gitmiyordu bir türlü, neden bilmiyorum. Film bitince baştan tekrar açtım zaten, bıraktım arka planda film dönsün. :D Ama daha ben bir kaç kere daha hatmederim bu filmi :P