Saturday, September 26, 2009

Television Rules the Nation

Hayatımdaki hpff devrini kapattıktan sonra yeni bir ihtiyaç patlak verdi: dizi eleştirilerimi yazcak bir yer. Hani hpff çok bir şey değildi sonuçta (benim yaptığım şeylerin çok da eleştiri sayılamayacağı gibi aslında) ama en azından içimde kalmasından iyidir, degil mi? Neyse işte, artık burayı kullanacağım, yeni yayın dönemi başladı. Etiket olayına da girdim ki karışmasın.

Flashforward


Önce geçtiğimiz perşembe (bize göre cuma tabii) ilk bölümünü yayınlamış tazecik dizi Flashforward'la açılışı yapıyorum.

Leziz bir kadrosu var öncelikle. Joseph Fiennes, John Cho (Harold and Kumar filmlerinden Harold), Jack Davenport (Coupling'den Steve), Dominic Monaghan (Lost, Lords of the Rings), Sonya Walger (Lost'tan Penny Widmore) bunlardan birkaçı.

Kısaca konusu, bir gün dünyadaki herkes aynı anda, iki küsür dakikalığına kendinden geçip 6 ay sonraki bir zamandan bir sahne görüyorlar (a.k.a. flashforward). Aynı anda herkes durup dururken bayıldığı için, evrensel bir felaket oluyor, uçaklar düşüyor, arabalar kaza yapıyor falan filan, ölen ölene kısacası. İşte esas oğlanımız da FBI'dan ve kendi flashforwardında kendisini bunun araştırmasını yaparken gördüğü için sidekickiyle birlikte araştırmaya başlıyor. Kimi karakterlerin flashforwardı da kendilerini şoka uğratıcı görüntülerden oluşuyordu. Dizinin ana konusu da bu olcak anladığım kadarıyla: Kaderimizi kendimiz mi yazarız, yoksa çoktan yazılmış mı?

Kadrodan ve yayınlandığı kanaldan da az çok görülebileceği üzere (ABC) aslında bu sene son sezonunu yayınlayacak olan Lost'tan boşalacak olan tahtın yerini doldurması planlanıp yayınlandığı açık. Zaten dizinin ilk sahnelerinde de bir billboardda Lost'taki kurgu havayolu şirkeyi Oceanic'in reklam afişinin olması da bunu gösteriyor. Blackout sahnesi ve sonrasında gelen felaket manzaraları da Lost'u hatırlattı. Bu konuda başarılı olur mu şimdiden bilinmez tabii ki ama ilk bölüm beni oldukça sardı ve takip etmeyi düşünüyorum. Lost sırlara ve twistlere dayalı bir diziydi, bunda o kadar çok yok bu şimdilik kendi çapında merak unsurları barındırsa da yine de. Tabii ek olarak Joseph Fiennes zaten yeme de yanında yat türünde bir abi olduğundan, severiz kendisini ve onun için bile izlenir.

House MD - S06E01 - Broken


Ya da sadece House demeliyim aslında, zira açılış sekansında logodan MD'nin silinmiş olduğunu görüyoruz. Ki geçen sezon finalinde akıl hastanesine yatıp doktorluk lisansını kaybettiğinden artık House MD değildi zaten.

Bir buçuk saate yakın süren bu bölüm tipik bir House bölümünden bayağı farklıydı da. Hatta ileri gidip House ve bir iki dakikadan fazla görünmeyen Wilson dışında diziyle hiçbir alakası olmadığını da söyleyebilirim. Oturup bölümü anlatmicam burada ama değinmek istediğim bir kaç nokta var. Genel olarak baktığımda bir kaç rahatsız olduğum yer dışında ben bölümü beğendim. Girişi, gelişmesi ve sonucu olan bir film tadında olmuş. No Suprises'lı açılış mükemmeldi öncelikle. Hatta bölümün ilk yarısında rahatsız olduğum hemen hiçbir yer yok gibi, oldukça eğlendim hatta izlerken. İkinci yarısındaki House ise tanıdığımız, sevdiğimiz House ile ne kadar örtüşüyor bilemedim. Franka Potente'nin karakterini ise hiç sevmedim bu arada. Biz senelerdir House ile Cuddy arasında bir şey olsun diye ölüp bitiyoruz, yapılacak şey değildi bu. Şaka bir yana, Henüz hastaneye yatmadan önce sen Cuddy'le ilgili halüsinasyonlar görmüş insansın, hiç mi aklına gelmez bu hatun. Cuddy'ye de laflar hazırladım ama gerek yok şimdi. Neyse, belki hastanedeki psikolojisindendir kadına yakınlık duyması falan diyip geçiyorum. İlaçla tedavi mevzusuna da kafam takıldı aslında ama biraz düşününce daha önceki sezonlarda House'un klinik hastalarını ilaçların gücüne inanmadıkları için azarladığını hatırlıyorum, o yüzden buna da he diyorum.

Son olarak, bizim tanıdığımız ve sevdiğimiz House hiçbir şekilde bu kadar kısa bir zaman içinde bir problemi olduğunu ve miserable olduğunu kabul etmezdi. Bu sezon premiyerini bir film tadında yapmak ugruna cok kısa kesmisler süreci. Bu rahatsız ettı azıcık. Hababam sınıfın tadındaki talent show'a ise hiç girmiyorum, tamam eğlenceliydi ama sahneye çıktı yahu! :D

Grey's Anatomy - S06E01 - Good Mourning


Izzy muhabbetini çocuk oyuncağına çevirdikleri için pek de hevesle beklemediğim bir sezon açılısıydı bu. Yapacak başka bir şey bulamadığım için izledim resmen. Ama belki de o yüzdendir bilmem, fena değildi. Meredith oyuncu hamile olduğu için şişmiş, kocaman olmuş, o yüzden de pek bir rolü yoktu. Five Stages of Death olayını her karaktere göre güzel yaymışlar. Bölüm sonundaki her cümleyi de farklı karakterin söylemesini de sevdim ki sanırım Meredith'in gelecek bölümlerdeki yokluğunun bir ön hazırlığı bunlar. Mark ve Callie arkadaşlığını hep severdim zaten, gene eğlendik. Mercy West'le birleşmeleri demek yeni karakterler mi oluyor gerçi anlamadım, zaten yüzlerce falan karakter vardı, daha ne kadar ekleyecekler ki? Karakter sayısı arttıkça elimizdeki karakterlerin derinliği kayboluyor, anlamsız bir hareket yani. Ama değişiklik olcak sanırım, olsun bakalım.

How I Met Your Mother - So5E01 - Definitions


Gözümde bu dizinin çıtası da gittikçe düşüyordu ama bir ilk bölüme göre fena değildi. Ted'in profesörlük maceralarına, özellikle kendisini tanıtma telaşına yarıldım. Robin ve Barney çok sevimlilerdi (Barnman and Robin'e koptum ayrıca). Lily de formundaydı gayet. Bölüm sonundaki Marshall'ın tuxedo night şeysi de süperdi. 'Haven't we met on a yacht?'

Ama anne çok yakınlarda kendisini göstermezse çıldırabilirim. Tamam, anlıyorum, anneyle tanışması için eski sevgilileri de önemliydi bla bla bla ama çok uzattılar, 5 sezon oldu yani.

The Office - S06E01 - The Gossip


Emmy'lerde geçtiğimiz sezonun en yardırıcı bölümüyle (Stress Relief) ödül almıs, çok sevindim, onu belirtmem gerekir önce.

İnsan bir ofisten, birbirinden sinir bozucu ve sıkıcı şu kadarcık insanla ilgili yazacak nasıl bu kadar çok konu bulabilirler şaşırıp kalıyorum zira gene fazlasıyla eğlenceli bir bölümle altıncı sezonu başladı. Dwight'ın internleri kullanış şekline hasta oldum. En çok güldüğüm diyalog ise;

Michael: How long have you known about the pregnancy? A week? A month? A year?
Jim: Michael, we only told our parents last week.
Michael: Did you pee on a stick?
Jim: I did. But, it was inconclusive.
Michael: You should have told me.
Pam: You're right. We should have realize you were an equal part of this.

Yeni bölüm çıkmıştır, indireyim bari...


Yeni çıkan dizilerden bir de Vampire Diaries'i izledim ama dünyanın en gereksiz dizisiydi. Twilight meets Gossip Girl diye özetlenebilir.



No comments: