Friday, May 14, 2010

Carry On My Wayward Son



5. sezonu finali yayınlandığına göre, Supernatural da bir yazıyı hak etti. Lost bir yandan hayal kırıklıklıklarına koştururken, moralimi yerine getiren bir bölüm çıkardı Winchester kardeşler. 

Bu sezon mükemmel başlamıştı, ardarda efsane bölümler çıkıyordu. Ancak sonra 6. sezon olacağı açıklandı ve bir dönem duruldu. Artık bunca olaydan sonra araya hala filler bölümler koymalarına sinir oluyordum, bayağı sıkıldım o dönem. Çok da saçmaydı yani, Lucy (ben ona öyle hitap ediyorum yalnızken. Sonra gerçi sevgili Trickster, a.k.a. Gabriel de ona Lucy diye hitap ediverince çok gülmüş, sevindirik olmuştum) Death'i diriltmiş, bunlar hala abuk sabuk demonlar peşindeler. Neyse, yapacak bir şey yok. Bir sezon daha görelim dedik diziyi, araya öyle bölümler sıkıştırmalarından doğal bir şey olamazdı. 

Neyse ki 18-19 gibi toparladı, üst üste şahane bölümler çıktı. 19. bölümdeki pagan tanrıları muhabbetini özellikle sevmiştim, çünkü bu God muhabbeti, olayı yalnızca Hristiyanlığa bağlamaları falan rahatsız ediyordu. Çünkü Apocalypse, Horsemen, angels, demons muhabbeti sonuçta İncil'le alakalı olmasına rağmen, ilk sezonlarda her dinden iblis, yaratık çıkardı. O yüzden 19. bölüm çok hoşuma gitmişti. Galactica'da Tory'den itinayla nefret etsem de, tanıdık bir yüz görmek de güzel oldu. Ki Trickster'lı her bölüm en şahane bölümlerden olur. E yani, kendisini bir ped ile kıyaslayan baş melekten bahsediyoruz burada ('So I have wings like Kotex' dedi ya, hala gülüyorum). Ki bu aynı kişi, deli gibi ciddi olması gereken bir mesajı porno videosuyla bırakıyor. Haliyle ölümü şahsım tarafından derin üzüntülerle karşılandı. 


Sonra yine Galactica'dan ama bu sefer bayıldığım bir karakteri oynayan oyuncunun canlandırdığı Crowley'li 20. bölüm, yeterince ilginç, yeterince heyecanlıydı. Açıkçası 19-20-21'i birlikte izlediğim için 20'den hiçbir şey kalmadı bende. Ama 21, efsaneydi. Dayanamayıp Death sahnesini zaten bir önceki post'umda koydum ama onun dışında da gayet şahane şeyler vardı. Pestilence bir tek ne boktandı, kesiverdiler parmağını. Gerçi, Crotoan hikayesi de bitmedi, 6. sezon ondan da bol bol görcez gibi. Death desen, yine 6. sezon konusu. 

Ve final. Olması gerektiği gibi Carry On My Wayward Son ile Road So Far sahnesiyle başladı ve hüzünlendirdi hey gidi diye. 

Vedalaşma sahnesinde tahmin edebileceğiniz gibi Cas sahnesine yarıldım. Canım ya. Hiç gitmesin diziden, spin off yapsınlar Cennet maceraları için falan.

Lucy: sorry if it's a bit chilly. most people think i burn hot. it's actually quite the opposite.
Dean: well, i'll alert the media.
 

Ve tabii ki Lucy sahnesi. Sam'in evet demesi için üzüldüğüm hatta kahrolduğum tek nokta Mark Pellegrino'yu artık göremeyecek oluşumuz. Severdim keratayı. Lucy'yi biz öyle sevdik! 

Ama yine de Jared Paladecki'nin geldiği noktadan bahsetmezsem olmaz. İlk sezonlarda sevimli, sempatik, iki mimikli bir oyuncuyken ve Dean'in eline su dökemezken, şu son bölümde resmen hayran kaldım kendisine. Ayna sahnesinden bahsediyorum elbette. Young Skywalker göndermesi de pek güzel olmuş. 

Bir Lucy-Micheal çarpışması beklediğimi, göremediğim için üzüldüğümü itiraf etmeliyim. Gerçi konuşmaları çok güzeldi. Lucy'yi haklı, eğer onu Tanrı o şekilde yarattıysa ne kadar suçu olabilir ki? Bu soruyu cevaplayabilmemiz için elbette dizideki God'ın tabiatını bilmemiz gerekiyor. Tamam, tanıştık, hiç kötü biri gibi durmuyor ama gerçekte nasıl? Hakikaten öyle sevdiğimiz, tanıdığımız gibi mi? Nedir? Anlatılan God karakterine iyiden iyiye uyuz oluyordum, şimdi nasıl nefret edebilirim kendisinden? Neyse..

Ama olsun, Dean'in ortama Def Leppard ile girişi için bile değerdi. Sonraki sahnelerde yine bomba replik Cas'ten geldi 'Ass-Butt!' ile. Gerçi fena ödedi sonra. Lucy buna 'Did you just molotov my brother with holy water' dedikten sonraki çaresizliği, bişey diyemeyişi ve sonunda moleküllerine ayrılması tarafımdan 'castiel'iiim, yiğidiiim, meleğiiim, nasıl kıydı sana, civanııım, sensiz bana 6. sezon zindaaan' şeklinde tepkilerle karşılandı. Sonra bir de Bobby'yi (ki o da salak, elindeki silahla mı öldürceksin, mal mısın? Karışmasana!) öldürmesiyle şoka girip, ağız dolusu bir hasiktir çektim. Haliyle her şey olup bittikten sonra bir nur ile Dean'in karşısında belirmesi bende de Dean gibi bir tepkiye sebep oldu: Allah mısın lan!? 

Ha allah demişken, tanrının Chuck çıkması? Zaten çok severdim kendisini bir karakter olarak, God çıkması da mantıklı ve güzel oldu. Kendi konuşması da, senaristlerin izleyenlere cevabı gibi bişeydi. 
Endings are hard. Any chapped-ass monkey with a keyboard can poop out a beginning, but endings are impossible. You try to tie up every loose end, but you never can. The fans are always gonna bitch. There's always gonna be holes. And since it's the ending, It's all supposed to add up to something. I'm telling you, they're a raging pain in the ass.
No doubt, endings are hard. But then again... Nothing ever really ends, does it?
Bobby avcılığa geri döndü, Dean aile babası oldu, Lucy ve Micheal hapsoldular falan derken son 10 saniyede hayvan gibi cliffhangerla bitirdiler bölümü.  Noldu şimdi, nasıl çıktı ordan Lucy? Michael'a noldu? Sam'e noldu? O kadar kolay çıkabiliyor muydu ordan?

Bunları artık Eylül'de görcez. Neticede çok iyi bir finaldi. Müzikleriyle, oyunculuklarıyla, twistleriyle falan çok sevdim. 6. sezonu da bu finale yakışacak şekilde, istikrarlı bir şekilde yapar ve bitirirlerse çok rahat efsane olur bu dizi. Zor değil.

Kapanışı neyle yaparız? 


4 comments:

elfenben said...

dizinin son sahnesini izlediğimde verdiğim tepkiyi aynen buraya aktarıyorum:

oha, nasıl lan?!

böyle de kendimden geçirip ağzımı bozdurdular akşam akşam. ağlayayım mı, güleyim mi bilemedim. ama eylül gelmez ki şimdi böyle...

Çavlan said...

yazdığın her cümleye katılıyorum, aklımdan geçen/geçmeyen her şeyi yazmışsın. bir tek son sahnedeki sam'in lucifer olduğundan emin değilim, ben onun chuck'cık tarafından yeni bir bedenle tekrar yeryüzüne gönderilen sam olduğunu düşünmüştüm. dean'e bakıp bakıp hiçbir şey yapmaması da, işte "ah canım ağabeyim benim, en sonunda normal, tehlikesiz, sevgi dolu bir yaşama kavuşmuş, onu tekrar bu boktan hayata çekemem!"vari bir şey gibi gelmişti. bu arada çok ilginç, lost'ta jacob ve siyahlı abi rolünde birbirilerinin karşısında oynayan aktörler (bakamıycam şimdi isimlerine, işte pellegrino mudur nedir, onunla titi ya da tifus gibi bir şeydi) supernatural'da da benzer rollerde çıktı karşımıza, prison break'te de. ama daha ağırlıklı rolleri pelli'ye veriyorlar hep, ayıp.

ps: lucy'e koptum :)))

evvah said...

cık ben sam ve baba bir kardeşinin rezil olduğunu düşünüyorum :) "aptal burnunu şişiren sam" ve burnunu şişirmeyi bırakmasından başka farkı olmayan lucysam oyunculuğunu çok kötü buluyorum.jared padelecki kendini geliştirdi tabi ama herkes anasının karnında oyuncu olarak doğmuyor :)ama gülü seven(gül spuernatural oluyo sam değil ) dikenine katlanmalı galiba :) castielin patlamasını spoiler verme meraklısı arkadaşımdan duymuştum ama iyilik yapıp döndüğünü söylememişti, görünce sarılasım geldi wallahi. ben galiba çok şey izlemiş olmaktan dolayı kolay kolay tatmin olamıyorum senin yazını okuyunca sevip sevmeme kararsızlığımı diziye haksızlık etmeden "sevdim"e çevirmeye karar verdim.lost ve tost dizilerden üstün bir yapım olduğunu tekrar kanıtladı supernatural

ayrıca jared padelecki reha yeprem benzerliği için bakınız : http://www.itusozluk.com/img.php/9023a37d1388fc376ba5c4ec9d2ced6d28629/reha+yeprem

Persephone said...

çavlan: aslında ondan ben de emin değilim ama sokak lambası cızırdaması, sönmesinden falan öyle bir anlam çıkardım. bir de 6. sezonu sırf death ve croatoan üzerine döndürmeleri zor gelebilir belki de sezonun başındaki 5 sene sonrasını gösterdikleri 'the end'e götürüyorlardır hikayeyi dedim. hazır croatoan virüsü de yayılmışken. Ama her şey olabilir, sam ve dean kardeştir, ayıranlar kalleştir neticede :P bir de pellegrino konusunda özellikle haklısın, zaten bir röpotrajında Lucy ve Jacob arasındaki bağlantıdan, ikisinin de aslında benzer karakterler olduğunu söylemişti :D Sahi, losttaki isimsiz yavru da War'du bunda, richard'ı da supe'ta bir demon olarak görsek, tamamdır bence. :P

Evvah: Sam'in oyunculuğunu ben de normalde hiç sevmem, hatta tip olarak da karakter olarak da sevmem; hep mıymıntı, ergen gelir bana. Ama gerçekten çok yol kat etti, flashbackleri göstermeselerdi belki yine fark etmezdim ama gerçekten oyunculuğundaki gelişme fark edilebiliyor. Baba bir kardeşi konusunda ne desen haklısın gerçi, Michael'ın vessel'ı olmak için hiçbir karizmaya ve kudrete sahip değil.

Belki de son zamanlarda yaşadığım -başta da Lost olmak üzere - binbir hayal kırıklığı yüzünden Supe finali bana çölde susuz kalmış birine sunulan buz gibi kola misali gelmiş olabilir ama yine de bence iyi bir finaldi, hiçbir şey için olmasa bile yaşattığı atmosfer için.

Ama gerçekten de Jared Paladecki, Reha Yeprem'in Amerika şubesiymiş yahu :D