Monday, May 24, 2010

The End


Bitti allahın cezası dizi sonunda. Ve sonuç ne oldu dersiniz? Tabii ki de hayal kırıklığı. Zaten hala umut etmekle esas baştan hata yaptım ben. 'Kimseye söylemiyordum hatta ilk zamanlar, dandik bir dizi sanıyordum' demiştim bir önceki yazımda, ilk düşündüğün şeyden şaşmayacakmışsın arkadaş. O zaman anlamışım işte. 

O kadar cevap istedik, sidewaysler nedir dedik, açıklasınlar istedik, şimdi pişmanım. Bir yere bağlamasalardı, hidrojen bombasının etkisiyle oluşmuş paralel bir gerçeklik olarak kalsaydı valla bu kadar sinirlenmezdim. Hatta neticede mantıklı olurdu; bölümlerin yarısını sidewayslere harcamaları saçma olurdu ama en azından bu kadar tiksindirici bir durum çıkmazdı ortaya. 

Peki ya adada olanlar? Tıpanın metafor değil de ciddi ciddi suları muları tutan, adanın giderine tıkanmış bir tıpa olması? Ve her şeyin ona bağlanması? Şaka mı yapıyorsunuz ya? Zaten Jack-Flocke savaşı hem Yüzüklerin Efendisi'nden (Mount Doom sahneleri), hem Matrix'ten (yağmurda savaş) tandanslar yakalamış, sonra Jack'in efsanevi, Clash of the Titans'daki Perseus misali Flocke'ın üzerine atlayışı güldürmekle ağlatmak arası bir yerlerde dolaştırmış, bir de bana tıpa diyorsun lost! 

işte o sahne. Elinde bi kılıç eksik malın.

Neyse gene onlara o kadar sesimi çıkarmıyorum hadi, gidişhat öyle ya da böyle belliydi sonuçta. Hatta bir kaç trajikomik sahne dışında (bahsi geçen Jack sahnesi ve Team Jacob ile Team Flocke'ın tepede karşılaşma sahnesi gibi) genel Lost havasına uygun, heyecanlı aksiyon sahneleri ve müzikleriyle falan kabul edilebilir bir bölümdü. Sidewaysler hikayesi güzel bir yere bağlanıp bir kaç tane daha tatmin edici cevap alsaydık hele sevebilirdim bile. Gerçi adam tıpa diyor hala ya... Bilemiyorum. Daha vahim kısımlar var zaten, geçiyorum o yüzden bunu.

Sideways'lerin araf olması!? Bir kere çok sakat ve çok daha fazla açıklama gerektiren bir durum bu. Yok efendim ölmüşler de her birinin birbirinden kopmamak için yarattıkları pre-ahiret bir gerçeklikmiş. Öncelikle kim yaratıyor bu gerçekliği. Jack'in arafı mı? Öyleyse diğer yan hikeyeler ne alaka? Eğer bütün kazazedeler ise diğerleri nerede? Ana Lucia için 'hazır değil' demişti, neye göre bir kriter bu.  Micheal'ın olmamasını adadaki fısıltılara dönüşmüş olmasına ve orada sıkışıp kalmış olmasına yorduk diyelim hadi, Mr. Eko, Ethan, Goodwin, Cindy ve diğer figüran lostie'lerin canı patlıcan mı? Sadece uçakta olması gibi bir kriter de yok anladığım kadarıyla çünkü Penny, Desmond, Benjamin, Juliet, Charlotte, Faraday falan alakası yok. Hatta sideways'de olmasına rağmen Miles niye aydınlanma yaşamadı ki? Tabii bir de madem burası araf, ölenler ne ayak? Martin Keamy falan?

Ya bir de hala inanmak istemiyorum böyle bir sahne izlediğimize, Christian Shephard'ın kapıyı açtığı ve içeriyi ışığın doldurduğu sahne neydi ya?! Cennet'in kapıları mıydı o şimdi. Gidiyorlar mı hepsi?


Ve hala anlamadığım şey, eğer burası sadece bizim Lostie'lerin yarattıkları dünyaysa ve hepsi de kapı açılıp şimdi cennete gittilerse nolcak şimdi buraya? Geride kalan Benjamin'e, Ana Lucia'ya ve adayla bir ilgisi olmayan dünyanın geri kalanına nolcak? Nadia falan mesela. Nadia demişken zaten, Sayid'in hayatının aşkının Shannon olması bana zorlama geldi. Shannon'ın hayatnın aşkı Sayid olabilir ama Sayid'in kapılar gibi Nadia'sı var. Ve sidewaysde de kavuşmuşlar, birbirlerine aşklarını ilan etmişler falan. Sonuçta Sayid'in her iki gerçeklikte de yıllarca aşık olduğu kadındı Nadia. Of aman bana ne. Bu arada bu Lostie'lerin öldüklerini bu kadar kolay kabullenmelerine de ayrıca hasta oldum. Hayır, ben o konumda olsaydım, ölmüş olduğumu fark edip çoktandır öbür dünyada olduğumu ve yaşadıklarımın hepsinin birer yanılsama olduğunu fark etseydim ufak çapta bir sinir krizine girerdim herhalde.

Jack'in oğlu ayrıca kafamı karıştıran. Şimdi ona nolcak? Öbür dünyada hiç varolmayan bir kişiydi, burada niye var ki? Juliet'in geçmişinde çocuk düşürmüş olması gibi bir durum olsaydı o derdim ama... Anlamadım cidden.

Bir de ben Eloise Widmore'un olayını çözemedim. Ne biliyor? Tanrı falan mı, peygamber mi, melek mi, nedir?

Bana kalırsa sezon başında bu sideways mevzusunu ilk çıkardıklarında sonunu nereye bağlayacaklarını senaristler de bilmiyordu. Buluruz abi bişey, yaz sen yaz, demişler gibi duruyor.

Açıklanmayan 90586709468767468 tane soru ve gizeme girmiyorum bile.

(edit: film milm çıkmicak ama Lost'tan ekmek yemeyi tam gaz sürdürecekler. 20 dakikaya yakın bir kesilmiş sahne varmış, DVD'lerde görcekmişiz. Kaynak 1, Kaynak 2. Bakalım, belki oradan çıkar bişey.)

Neyse, bu koca fiyaskonun arasından bölümün içinde sevdiğim kısımlar da var elbette.

  1. Hurley'nin Star Wars göndermesi, 'I got a bad feeling about this' diyişi.
  2. 'I don’t believe in a lot of things, but I do believe in duct tape.' Miles. 
  3. Başladığı sahneyle bitmesi. Jack'in gözlerini kapatmasıyla yani. Çok hoş bir detaydı. Gerçi bambu tarlasına girdiği andan belliydi, birazdan yatar gözlerini kapatır falan diye ama olsun. 
  4. Bernard, Rose ve Vincent. Gözlerimiz yollarda kalmıştı.
  5. Jack'in ölmesi. 
  6. Claire/Charlie/Aaron sahnesi. (Gerçi ben böyle kolay doğum da görmemiştim, 3 saniye demeden doğuruverdi).
  7. Juliet!
  8. Juliet ve Sawyer'ın sahnesi. O sahnede içimdeki gerizekalı ağlak romantik kızın yer yüzüne çıktığını itiraf etmezsem yalan söylemiş olurum. Valla ne yalan söyleyeyim, zaten en büyük beklentim de buydu artık, sideways'lerin açıklamasından tatmin olmayacağımı tahmin edebiliyordum. 


    Gerçi her ne olursa olsun diziyi izlediğime, ne kadar küfretsek de fenomen olduğu gerçeğini inkar edemeyeceğimiz bu olaya dahil olduğum için pişman değilim. Bizden önceki nesilin Dallas diye sayıklaması gibi, bundan 10-20 yıl sonra hala adı anılacak bir dizi Lost. İnternetle, torrentle, altyazılarla, downloadlarla uzaktan yakından ilgisi olmayan adamlara bunları öğretmeyi başarmış, yabancı dizi kültürü pembe dizilerle sınırlı anneme kendini izletmiş bir dizi. Son iki sezondur olmasa da özellikle 2 ve 3. sezonda saatlerce teori okuduğum, kendim de sayfalarca teori ürettiğim, hatta daha iyi teoriler çıkarmak uğruna saatlerce wikipedia'dan elektromanyetizmaya, zaman yolculuklarına, loophole'lara, quantum fiziğine dair araştırmalar yapmaya teşvik etmiş bir dizi bu. Bir dönemdi Lost. Sonunda bize son şakasını yaptı, bu sefer güldürmedi ama neticede hala bir çok dizinin üzerinde, hele ilk sezonları çok çok başarılı bir yapım. Efsane olması için iyi bir finale ihtiyacı yoktu yani; zaten efsaneydi. Başından beri bir parçası olduğum için de mutluyum. Gönül isterdi ki finali, senaristlerini kutup ayılarıyla birlikte bir odaya kilitlemek üzerine fantaziler kurdurtacak düzeyde olmasaydı, hüngür hüngür ağlatsaydı, mutlu etseydi ama işte, elden bir şey gelmiyor. 

    7 comments:

    Fuckenstein said...

    Ben Shannon kızımızın dönüşünü sevdim. Ha pembe dizi gibiydi, 2 saat boyunca "kavuştular" bitmek bilmeden. Ben acaba ne neden olmuş diye izlemediğimden bu diziyi umrumda olmadı cevaplanmamış şeyler. Kısaca adadan kurtuldular ennn sonunda, vasat bir sonla da nihayete erdi.

    Persephone said...

    Ya orası öyle, her yerde ben de aynı şeyi söylyordum, açıklanmamış milyon tane soru o yüzden umurumda değil - walt'tur, heykeldir, ışık ne ayaktır vs. Ama son 10 dakikası o kadar sinirlendirdi ki kayıtsız kalamadım. :P Diyorum ya, eğer arafa bağlamasalardı, hidrojen bombası şeysi olarak bıraksalardı sevebilirdim bile. Böyle kandırılmış hissediyorum malesef.

    elfenben said...

    ben de kendimi sideways'in bomba etkisiyle oluşan alternatif zaman çizgisi olduğuna inandırmışım gayet, araf çıkınca açıklanmayan gizemlerden daha ağır bir yumru oldu içimde. çok saçmaydı ya!

    bir de nedir bu "her şeyin başı sevgi" tandansı?? Zamanında Rowling de yapmıştı bize bunu. Yok efendim hortkuluklar, büyüler, Harry Voldi'yi nasıl yenecek derken orada da her şey sevgi pıtırcığına bağlanmıştı. Aynı kazığı ikinci kez yemiş gibi hissediyorum kendimi.

    ve hadi detaylardaki binlerce ıvır zıvırı saymıyorum da, tek şunu söylesinler: o numaralar neydi?

    ışığa yürümüşler, move on'muş. Çok pis "move"lar hazırladım kendilerine ama neyse hadi, we are letting it go >:|

    ps: juliet ve sawyer çiftini nasıl içselleştirdin bu kadar ona da şaşırıyorum persep hanım :D bana ilk günden beri "kate'i jack'e yamayacağız ama sawyer'a da yazık, yalnız kalmasın. kim var başka bekar? hah, juliet, süper!" gibi bir manevrayla bir araya getirilmişler gibi bir his yaşatıyorlar, sevemiyorum ikisini bir arada :) gerçi bu juliet'in ifadesine olan gıcıklığımdan da olabilir, bilemedim :)

    Persephone said...

    Bir kere çok kınadım, geçen seneden beri ben Team Juliet/Sawyer'danım, her yerde Kate'e o pis ellerini Sawyer'dan çekmesi için bas bas bağırıyordum, sen o sırada nerdeydin hııı? :P Juliet'i ben ilk çıktığından beri çok severdim, Jack'le de hiç yakıştıramıyordum, sawyer'la ikisini bir arada görünceyse cuk oturmuş demiştim. Sezon başladığından beri sidewayslerde Juliet'i görelim diye bekliyorum ben be! :P

    Her şeyin başı sevgi tandansı Desmond'lı Penny'li bölümden beri vardı zaten, o zamanlar sinirlenmiştim, şimdiyse geçti. Sinirlenecek başka şeyler bulmak zor olmadı zaten.

    Ortaya gizem atmak kolay. İlginç, yaratıcı, hiç düşünülmemiş olaylar, sırlar, heyecanlar yaratmak gene zor değil. Bunları bir yere bağlamak zor olan, o yaratıyı esas kaliteli kılan. Malesef bunu yapmadı. 1. sezondan sonra böyle bir son gelseydi gayet yerinde, hoş bir final olabilirdi. Ama siz bizim önümüze 5 sezon bambaşka şeyler çıkardınız. Finalde söyledikleri şeylerse bu 5 sezon anlattıklarıyla alakası yok. Final bölümü 6. sezonu bitirmiş sadece, geri kalan 5 sezonu nihayete erdirememiş.

    Aman JJ Abrams'ın bütün dizileri böyle, Alias'ta da olmuştu aynı şey...

    gerisi önemli değil... said...

    sinirlendim feci şekilde, sen 6 sezon kara dumanı anlat, herif bir dövüş sahnesi ve 1 kurşunla hakkın rahmetine kavuşsun. dedim ölmemiştir, vardır bir planı, herif yüzyıllardır plan yapıyor.

    sonra ben cristian sheaperd ı görünce tamam dedim, bizim duman bir yolunu daha bulmuş, şimdi iş bitecek, hoop, hepiniz öldünüz. hıncal uluç tabiri ile şok oldum. bu muydu lan olay, yuhh o senaristlere. ben olsam o cristian ın içine o dumanı tekrar sokar, o kiliseyi arafta onların kafasına geçirir, en sonunda da o ışığa tekrar sokardım.

    o değilde, sawyer ın 6 sezon anlatılan hikayesi neticesinde olan şu; sawyer bir hiçmiş. son finalde dahil hiçbir işe yaramadı. hiçbir bok yiyemedi. kate kurşunu sıktı, jack olayı kavradı ve herifi dövdü, hurley jacob oldu, miles uçağı tamir etti(!), bizim pilot uçağı kaldırdı, ben 2. adam oldu, ama bu richard ile sawyer "hani bana, hani bana" dedi. bu karakterin de sonu böyle olmamalıydı. ikisini de o mücadelede öldürseler ve ölümleri bir işe yarasa üzülmezdim. ama ikisi de mal geldi mal gitti resmen. hiçbir numaraları, özellikleri yokmuş.

    üstelik o richard arafta da görülmedi. demek herif ölmedi! hala yaşıyor.

    ayrıca o keamy arafta öldü ya, sayyid ölmüştü, ee yuh, arafta da insanları öldürdüler.

    elfenben said...

    senin team juliet/sawyer'dan olduğunu biliyorum, ama daha önce araya sokuşturup laf sokma fırsatım olmamış demek ki :P

    yok ben juliet'i gerçekten sevmiyorum. tamam, çok aklı başında, süper karakter olabilir ama lütfen sırıtıp durmasın. insanın bir kızgın, bir üzgün yüz ifadesi olur, bunun sürekli bir sırıttım sırıtıcam pozu var, kaç sezondur göre göre içim bayıldı.

    lost'un gider ayak saçmalamasını bekliyordum da, yine de bu çok ağır bir darbe oldu, bu kadarını ummamıştım. bu hafta içinde supernatural, house, grey's anatomy ve lost'un sezon finallerini izledim, hepsi lost'a bin basardı.

    let it go'ymuş, bak düşündükçe tepem atıyor.

    Persephone said...

    gerisi önemli değil: kesinlikle katılıyorum ya, cek'in babası black smoke çıksaydı valla sevinirdim ya. Ama gerçi Kate'in 'Christian. Shephard. Really?' demesinden belliydi isminin anlamına bir gönderme, benzetme yapılacağı... Sawyer'ın tek olayı nicknameleri, adonis kasları falanmış işte. Ama katılıyorum, finalde bir şeyler beklerdim ondan. Bir Desmond'ı kurtarcam diye bir ara galeyana geldi, ipleri elime alayım dedi ama onda da geç kaldı. :P Richard da Jacob olmasaydı yüzyıllar önce ölmüş olacağı için, muhtemelen kendi zaman çizgisinde yaşadı ve öldü. :) Gerçi hala Pierre Chang niye hayatta ve yaşlanmamış, niye Miles'ın babası değil benim için bir sır olarak kalmaya devam edicek.

    elfenben: Bu noktada benim Elizabeth Mitchell'ı da bir oyuncu olarak sevdiğimi dile getirmem gerekiyor sanırım. :P Neyse, Lost bayağı bir düşürdü final çıtamı, Grey'si izlerken mutlu olurum en azından. :P Gerçi o da can pazarıymış anladığım kadarıyla, ama artık grey's izlerken mutlu son beklememeyi öğrendik tabii.